Konuyu tamamlayan, ‘Ateizm yanılgısı’, ‘Deizm Yanılgısı’, ‘Agnostisizm Yanılgısı’, ‘Batı medeniyeti’, ‘Evrim’, ‘Ateist akıl’, ‘Bilim yanılmaz mı?’, ‘Modernizm ve kadın’, ‘Eşcinsellik ve İslam’, ‘İslam barış dinidir’, ‘İslami emir yasaklar ve hümanizm’, ‘Richard Dawkins ve Stephen Hawking'e cevaplar’ adlı yazılarımızı da özellikle tavsiye ederiz.
Önce kamuoyunda tanınan meşhur ateistlerin ahlak anlayışları ile ilgili basına yansıyan bazı haber ve açıklamalarla konumuza başlayalım.
Dünyaca ünlü ateist filozof Noam Chomsky, Kanadalı ünlü ateist psikolog Steven Pinker, Amerikalı ateist filozof Daniel C. Dennett, ateistlerin piri ünlü bilim adamı Stephen Hawking, ateistlerin azizi bilim adamı Richard Dawkins'in adları, dünya pedofili sapıkları listesi olan 'epstein' skandalında geçmekte ve Jeffrey Epstein'e ait jette ve adada fotoğrafları da bulunmaktadır! Ateist bilim adamı Lawrence Krauss'un adı ise zaten cinsel tacizlerle meşhurdur: (buzzfeednews.com/article/peteraldhous/lawrence-krauss-sexual-harassment-allegations; foxnews.com/us/jeffrey-epstein-name-dropped-stephen-hawking-photos-show-physicist-sex-traffickers-island)
Ateist Richard Dawkins 'Hafif' Pedofiliyi ‘Tekrar Tekrar’ Savundu! Richard Dawkins bu hafta sonu verdiği bir röportajda "hafif pedofili"yi savundu. Bu ilk kez olmuyor. “Dawkins bu davranışı savunma gerekçelerini üç noktada toplanmış gibi görünüyor. Birincisi, pedofili korkusunun yarattığı "histeri" toplum tarafından abartılıyor; ikincisi, bir çocuğa köktendinci dini inançlar aşılamanın aslında bir çocuğu istismar etmenin daha kötü bir yolu imiş ve üçüncüsü, ‘kişisel olarak çocukluğunda yaşadığı cinsel istismarın üstesinden gelmiş’ olması, yani bunun benzer davranışlara maruz kalan başka biri için o kadar da büyük bir sorun olmaması gerektiği anlamına geliyor.” (Abby Ohlheiser, https://www.theatlantic.com/international/archive/2013/09/richard-dawkins-defends-mild-pedophilia-again-and-again/311230, 10 Eylül 2013)
Dawkins, tecavüz
John Lennox ile Dawkins tartışması: Dawkins: “Değer yargım evrimsel geçmişimden kaynaklanıyor olabilir. Dolayısıyla bu, evrimin herhangi bir ürünü kadar rastgeledir. Bunu söyleyebilirsiniz.” John Lennox: “Sonuçta, tecavüzün yanlış olduğuna dair inancınız, altı yerine beş parmağımızı geliştirdiğimiz gerçeği kadar keyfi.” Richard Dawkins: “Bunu söyleyebilirsin, evet!” (https://www.bethinking.org/atheism/the-john-lennox-richard-dawkins-debate; premierradio.org.uk/listen/ondemand?mediaid=%7BFFAD6F7D-9F77-4045-9416-7D92377F84C6%7D; premier.plus/unapologetic/podcasts/episodes/72-peter-byrom-disillusioned-with-dawkins)
Evrimci ateist Celal Şengör: "Şimdi benim bir kızım olsaydı, flört etseydi, bilmem ne yapsaydı, bir adamla yatsaydı. Yani söyleyebileceğim tek şey 'aman dikkat et! Herifin AIDS'i filan olmasın. Efendime söyleyeyim başka bir hastalığı olmasın. Bunları söylerdim. Yani kızının gidip başka bir erkekle arkadaşlık edip yatıp kalkması, senin namusuna nasıl dokunuyor? Namus nedir ya? Ben bunu anlayamıyorum." (instagram.com/sabriamcatvt/reel/DCUxJDAN5uX; Şok Gazetesi, 29.04.2024)
Marxist Nazım Hikmet’in, eşi olan dayısının kızı ve tek çocuğunun annesi Münevver Hanımla resmi nikahı yoktu. Münevver Hanım, Memet'e hamileyken, Nazım hapisteydi. Onu tam on yıl, büyük sıkıntılarla, çilelerle beklemişti. Nazım, Demokrat Parti iktidarının 1950 yılında çıkardığı aftan istifade ederek dışarı çıkınca, Münevver Hanım ile çok az bir zaman beraber olur. Çünkü o, 1951 yılında Moskova'ya kaçar. Nazım Hikmet kaçarken, karısını ve oğlunu pekala yanına alabilirdi, ama almamıştır. 1951 yılında Moskova'ya yerleşince Dr. Galina isimli bir Rus kadınla on yıl kadar birlikte nikahsız olarak yaşar. Günün birinde Vera'ya rastlar ve doktor metresini bırakıp Vera ile evlenmek ister. Halbuki Vera evlidir ve bir de çocuğu vardır. Nazım Vera'ya çok ısrarla, birlikte yaşamayı teklif eder. Yazlığı, kışlığı, özel otomobili vardır. Geliri yerindedir. Araya Vera'nın kocası girer. Gelip Nazım ile konuşur: “İki şartım var. Onları kabul etmezsen Vera'yı kat'iyyen boşamam, evlenemezsiniz! Vera'yı resmi nikahla alacaksın ve ‘haftada bir defa da benim evime gelmesine izin’ vereceksin!” Nazım Vera'nın kocasının iki teklifini de kabul eder. 1960 Temmuzunda Münevver Hanım ile Memet de Türkiye'den kaçırılır. Önce Polonya'ya (Varşova'ya) götürülür. O tarihte Nazım Moskova'dadır ve Vera ile evlidir. Varşova'ya getirilen Münevver Hanım'a ve oğlu Memet'e Nazım katiyyen sahip çıkmaz.” (Yavuz Bülent Bâkiler, Nâzım Hikmet'in ruh fotoğrafı, Haber 7, 28.06.2005) Benzer şekilde, Marxist Ernesto Che Guevara da, devrimci mücadelenin önde gelenlerinden olan eşi Hilda Gadea’yı ve çocuğunu ortada bırakıp, rus ajanı olduğu ortaya çıkan sevgilisi Aleida March ile evlenmiştir. (Jean Cormier, Che Guevara, s. 119) Aslında Aleida ile de evlenmek istemese de, Küba’da çıkan devrim yasası, hamile bırakılan kadınlarla evliliği zorunlu kılmıştı ve o da bu nedenle evlenmek “zorunda” kalmıştır. (Jean Cormier, Che Guevara, s. 263)
Giriş
“Modern zamanın 'güçlüleri' akılcı ahlak sahibidir. Bu akıl, her konuda ‘teknik yararlılığı ve kişisel çıkarı’ temel alan araçsal akıldır. Bu ahlak sisteminde yardımlaşma, vefa yoktur. Buna karşılık ‘ekonomik çıkarları ayakta tutacak, maddi değerler özenle korunmaktadır.’ Örneğin iş ahlakı, işe zamanında başlayıp zamanında bitirmek, sistemli bir şekilde çalışmak. Alman filozof Kant bu ahlak sistemine 'ödev ahlakı' adını vermiştir. Akılcı ahlak, felsefi temelli bir ahlaktır. Her zaman çıkar hesapları yapmakta, çıkarı olmadığı yerlerde yıkıcı tezgahlar kurabilmektedir. Rasyonel/akılcı ahlak kurucuları, çıkarlarının olmadığı yerde kıvılcımı bir alev topuna dönüştürebilmekte, sömürmek istedikleri toplumlarda özellikle kapanmış yaraları kaşımaktadır. Akılcı ahlak, belli bir ırkın menfaatlerini temel aldığı, ahlaki sorumluluğun sınırlarını ülke sınırları ile eşdeğer kabul ettiği için uzun vadede ırkçılığı körükler. Günümüzde yaşadığımız küresel ahlaksızlıkların, çifte standartların, etnik şiddetin temelinde de bu ahlak vardır. Batı ülkeleri kargaşayı ve açlığı, kendi ülkelerinden 'öteki' olarak adlandırdıkları toplumlara ihraç etmişlerdir. Onlara göre ahlaki değerler, toplumların sınırlarının ötesinde geçerliliğini kaybeder ve ihlal edilebilirler. Her zaman çıkar hesapları yapan, çıkarının olmadığı yerde selam bile vermeyen rasyonel ahlak sahipleri, daha çok para kazanmak için çevreyi, atmosferi, denizleri ve bütün yeryüzünü çöplük haline getirmiştir. Evrensel İslam ahlakında ise adalet, merhamet, paylaşma, vefa, samimiyet gibi ahlaki değerler, sadece belli bir ırk grup ya da zümre için değil herkes için geçerlidir.” (Prof. Hasan Ayık, Ahlak sorunumuz, s. 36-42)
“Ahlaklı olmayı Darwincilik de izah etmeye çalışanlar bunu, faydacılık/pragmatizm ile açıklamaya çalışmaktadır. Halbuki ahlak bambaşka bir şeydir. Tanrı inancı iptal edilince bencillik kaçınılmaz olur. Ancak karşılıklı menfaat beklentisinden bağımsız olan iyilik, tam anlamıyla iyilik olabilir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 99) “Ahlaksız imanın kıymeti harbiyesi yoktur. Dini devreden çıkaran ahlak anlayışında menfaat hakimdir; menfaatin bittiği yerde sorumluluktan bahsetmek imkansızdır.” (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s 22) "1662-1867 yılları arasında, Afrika kıtası'ndan Amerikan kıtasına, Portekizliler, Hollandalılar, Fransızlar, İspanyollar, Danimarkalılar, Norveçliler ve İngilizler tarafından ekonomik faydacılık hedefi ile toplam 10 milyon köle zorla taşınmıştır. Ateist Kuzey Avrupa ülkeleri, aynı zamanda faşist ari ırk teorisinin de uygulandığı ülkeler idi. İsviçre, Danimarka, Finlandiya, İsveç, Norveç bu teoriyi zamanla kanunlaştırmıştır." (Sefa M. Yürükel, Batı tarihinde insanlık suçları, s. 36, 64) “Din kökenli ahlakı devre dışı bırakınca geriye dünyevi ahlak kalır. Yani görev ahlakı ve pragmatik ahlak. Karşılıklı çıkar ilişkisine dayanan, erdem temelinden yoksun ve yaygın popüler bir ahlaktır bu ahlak. Bu tür ahlakta vicdanın yerini rasyonel gerekçeler, akli çıkarımlar alır. Menfaat başlayınca ahlak sona erer. Huzur, ahlak, erdem, mutluluk Tanrı inancı ile başlar. Devamı da tevhit akidesine sıkı sıkı bağlılıkta aramak gerekir!” (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 57) "Materyalist felsefede, 'başkasını kendine tercih etme, gücünün üstünde olan şeyler meydana geldiği zaman kadere razı olmak ve sıkıntılara katlanmak, insanlık veya vatandaşlık kardeşliği' gibi kavramlar anlamsız boş şeyler olmuştur." (Muhammed el-Behiy, İslami düşüncede oryantalist etki, s. 188)
“Nietzsche, 'sevgi, merhamet ve tevazu' gibi kavramların üstün insanın çıkışına engel olduğunu, 'savaşçı, acımasız ve sert' olmanın en büyük güç olduğunu söylemektedir. Onun için faşizmin babası da denilmektedir. Zira Hitler, Nietzsche'nin kitaplarını kutsal kitap olarak benimsemişti.” (Şiddet karşısında İslam, Komisyon, DİB, s. 98) “Dawkins, iyilik yapmanın altındaki sebepleri 4 ana başlıkta toplar: Birincisi karşılıklı çıkar, ikincisi akrabalık bağları, üçüncüsü şöhret kazanma, dördüncüsü toplum içinde onaylanmak, kabul görmek arzusu.” (Dawkins, Tanrı Yanılgısı, s. 202-206) Aslında bunların tümü ahlak değil, ahlaksızlıktır! Dawkins, menfaatçiliği iyi işlerin nedeni olarak düşünmektedir. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 305) “Dinin etkinliğinin olmadığı durumda insani olmak yerine ırki, milli, sınıfsal, siyasi yaklaşımlar ön plana çıkar.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 9) "Bütün bir gece boyunca, hasta çocuğu sebebiyle uyanık kalan anne, çocuğu vasıtasıyla 'genetik yatırımını' devam ettirmesi nedeniyle bu davranışa motive ‘edilmiştir.’ Bir insan, komşusuna fedakar biçimde davrandığında, onu motive eden şey, toplumdaki şöhretini artırma için evrilmiş olmasıdır." (Stephen J pPope, Relading Self, Others, and Sacrifice in the Ordering of Love, s. 171) Kısaca, materyalizme göre ahlaki fiillerin ortaya çıkmasını sağlayan temel motivasyon, egoizm ya da bencilliktir. Karşılıklı yapılan fedakarlık, temelde bencilce bir davranış değil midir? (Batak, s. 139)
“Celal Şengör'e göre doğa, neyin ahlaki olup olmadığını da belirleyen bir otorite halini almıştır. Halbuki bilim bize, Şengör'ün düşündüğü gibi, doğada gördüklerimizi kopyalayın, taklit edin demez.” (Alper Bilgili, Bilim ne değildir?, s. 53) Ateist bakış açısına göre insanlar yalnızca hayvandır ve hayvanların diğerlerine karşı ahlaki yükümlülükleri yoktur. Bir aslan bir zebrayı öldürdüğünde, zebrayı öldürmüş olur, fakat cinayet işlemiş olmaz. (William Lane Craig, On Guard, s. 132) “Halbuki, doğada hırsızlık yapan sırtlan, tilki gibi hayvanlar; eşini öldüren örümcekler vb. bulunmaktadır. Bunlardan ahlaki ilkeler çıkarılamayacağı ortadadır. Hitler Almanya'sında Doktor Mengele tarafından yürütülen ve 900 kadar çocuğun ölümü veya ciddi sakatlığı ile sonuçlanan deneyler nasıl yasaklanacaktır? Bilimin hangi teorisi, hangi dalı, bu eylemleri yasaklamaktadır? Mengele'ye kızmamıza neden olan ahlaki öğretilerin, bilimsel metotla elde edilmediği açıktır. Doğa bilimlerinden iyiliğin kötülüğe tercih edilmesi gerektiği konusunda bir tavsiye edinemeyiz. Neyin iyi neyin kötü olduğu tartışması, felsefe ve dinin konusudur.” (Bilgili, s. 76-77) “Naziler de, hayvanlar alemine atıfla birçok insanlık karşıtı suç işlemişlerdir. Örneğin Martin Staemmler, devlet tarafından finanse edilen eserinde, "doğada eşit haklardan söz edilemeyeceğini, nazilerin de ırksal temizlik için doğayı örnek alması gerektiğini hatta doğa kadar acımasız olması gerektiğini" ileri sürmüştür.” (R. Weikart, The Role of Evalutionary Ethics in Nazi, s. 208) Evrimci Y. N. Harari, ‘Sapiens’ adlı eserinin 145. sayfasında, 'İnsan hakları, eşitlik gibi kavramların bizim yarattığımız birer mit olduğunu' söyler. “Ateistler, ahlak konusunun ateizm için sıkıntılı sonuçlara gebe olduğunu fark etmişler ve bu konuda argüman geliştirmeye çalışmışlardır. M. Ruse, R. Dawkins, E. Wilson gibi ateist düşünürlere göre, ahlaki eğilimlerimizin altında evrimsel süreç yatmaktadır. (Bilgili, s. 80) "Bazı eylemler, örneğin aynı türün diğer üyeleri ile yardımlaşma, evrimsel süreçte hayatta kalma olasılığını artırmış, zamanla bu eylemler bize ‘iyi gibi görülmeye’ başlamıştır. Oysa bunlar, işe yarayan illüzyonlardan ibarettir. Yani gerçekte bu eylemler iyi ya da kötü değildir." (M. Stenmark, How to Relate Science and Religion, s. 6) Materyalist ateist Michael Ruse ve Edward Wilson: “Ahlak bize ortak hareket etmemiz için ‘genlerimiz tarafından yutturulan bir illüzyondur’, ahlakın objektif bir temeli yoktur, fakat biyolojik yapımız bizi ‘öyleymiş gibi düşünmeye’ sevk etmektedir.” (The Evolution of Ethics, Philosophy of Biology, s. 314) demektedir. Richard Dawkins, merhamet duymamızı, ‘Darwinci hatalar: mutluluk veren, değerli hatalar’ şeklinde tarif etmektedir. (Dawkins, The God Delusion, s. 253) Bu bakış açısı üzerine ‘nasıl bir ahlaki sistemi kurulabilir ve bu sistem nasıl kalıcı ve etkili olabilir?’ sorusuna cevap bulmak da ateist kesime düşmektedir! Çünkü “Ahlaki normların objektif olduğunu iddia etmek için başka kaynağa referans verilmelidir.” (Bilgili, s. 81) Dawkins, 'Sadece insanların hayatlarında derin bir anlam aramanın değil, evrenin var olmasının ardında da bir anlam aramanın gereksiz olduğunu', ileri sürmektedir. (Dawkins, The Selfish Gene, s. 21) Dawkins, "Ben, hastanın bakıldığı, güçsüzün kollandığı, ezilenin gözetildiği bir toplumda yaşamak istiyorum ki, bu da anti darwinist bir toplumdur." (Dan Arel, "Dawkins:'We need an anti-Darwinian society", 9.12.2014, patheos.com) derken aslında, darwinist dünya görüşünü savunduğu halde bu bakış açısına sahip bir toplumda insanca yaşanamayacağını da açıkça itiraf etmiş olmaktadır. Ünlü ateistlerden Sam Harris, Irak Savaşı’nı “Medeni Batı toplumu tarafından İslam barbarlığını yenmek için başlayan asil bir haçlı seferi” olarak değerlendirmiş ve “işkencenin ahlaki olduğunu” öne sürmüştür. (Öğük, s. 28) Amerikalıların Afganistan'da yaptıklarının meşru olduğunu da ileri sürmüştür. (Öğük, s. 36) Halbuki Amerika'nın Irak, Afganistan müdahaleleri sonunda 1.24 milyon insan ölmüş ve 10.1 milyon insan evsiz yurtsuz kalmıştır. (Öğük, s. 113) Ateist gazeteci Christopher Hitchens de Afganistan’da parça tesirli bombaların kullanımını övmüştür: “Çok iyi, çünkü bu çelik saçmalar, insanın içini delip geçecek, sonra da bir başkasını öldürecek. Eğer bunlar kalplerinin üzerinde Kur’an taşıyorsa, bu saçmalar onu da delip geçecek.” O, ‘Cihadistler’ konusunda ise şunları söyler: “Bu insanları öldürmek, hem bir tür zevk hem de görevdir.” Başka bir yerde de, yaklaşık 80 milyon nüfusu olan İran’la ilgili olarak, “Bu kara cahil ülkenin yeryüzünden yok edilmesi halinde tek bir damla gözyaşı dökmem.” demektedir. (Luke Savage, jacobin.com, 2 Aralık 2014) Dawkins, ‘İster ılımlı ister fanatik olsun bütün dindarlara karşı hoşgörüsüz olmalıyız’ der. (Öğük, s. 21) Dawkins, ‘Bencil Gen’ adlı kitabının 11-12. sayfalarında da şöyle yazmaktadır: "Bu kitaptaki tez, bizim, diğer bütün hayvanlar gibi, genlerimiz tarafından 'yaratılmış makineler' olduğumuzdur. Ben, gende baskın özelliğin 'acımasız bir bencillik' olduğunu savunacağım. Evrensel sevgi ve türün iyiliği hiç de evrimsel anlamı olmayan kavramlardır." Evet, ona göre yaratılan gen; makine yaratıcısı olmaktadır’ Cansız ve akılsız bu gene; acımasız ve bencil olmak gibi ‘maddi olmayan’ ve bilim dışı kavramlar izafe ediliyor ve sevgi veya iyilik gibi kavramlar da evrime göre anlamsız kabul ediliyor! Kısaca bu bakış açısı bize, "Acımasız bencillik dışında baskın bir değerin olmadığını" söylemektedir!
“Dawkins, Darwinci evrim teorisinde bulunan ‘Doğal Seçilim’ kavramından yola çıkarak ahlakı temellendirmiştir. Dawkins’e göre doğal seçilim sağ kalmakla yakından ilişkilidir. Ama buna rağmen iyilik, ahlak, namus, duygudaşlık ve merhamet gibi eğilimler açıklanırken doğal seçilim eksik ve yetersiz kalmaktadır. Dawkins burada, evrimin bir olarak gördüğü ‘bencil gen’den hareketle bu konuyu açıklamaya çalışır. Fakat ‘bencillik özelliği verilen genlerden hareketle ahlaki davranışları temellendirmeye çalışmak çelişkidir.’ Çünkü rekabet halinde olan genler, kendi menfaatleri adına başka genlerin taşıyıcısı olan diğer insanlara karşı her koşulda iyi davranışa yöneltmeyecektir. Ateist Sam Harris’e göre ise evrim ile ahlak arasında bir bağlantı kurulamaz.” (Ramazan Atlı, Yeni Ateizm’de Ahlakın Kaynağı Sorunu, yüksek lisans tezi, 2023)
Tabii bu mantığa göre, “bir yetişkin bencilce bir iş yaptığında bunu bilinçsizce yapmış olmaktadır, çünkü o, özgür iradeye sahip olmayan programlanmış bir robottur!” (Batak, s. 137) Doğal olarak Dawkins şöyle devam etmektedir: "Bir bilim insanı olarak, Darwinizmi desteklediğim kadar, insan ilişkileri söz konusu olduğunda, tutkulu bir anti-Darwinciyim." (Dawkins, A Devil's Chaplain, s. 11) “İyi, cömert bir toplum meydana getirme konusunda, 'bilimden -darwinizmden-' yararlanamayacağımıza göre, bu, bizim 'bilim' (!) dışına çıkmamız gerektiği anlamına gelmez mi? Ahlaki bir toplum meydana getirmek konusunda biyolojik doğamızdan ve tabii ki naturalizmden umudumuzu kesmeliysek, nasıl ve neden iyi, cömert ve bencil olmayan bir insan ve toplum olmalıyız? Neden iyi olmalı ve ‘doğamıza karşı’ gelmeliyiz? İyilik ve özverili olmak, bilindiği gibi yaşama olasılığını azaltır! Bencil bir politikacı iyi bir politikacı mıdır? Bir makine ya da robot, neden ahlaki değerleri benimsemek için ‘yapısına karşı’ çıkmalıdır? Ahlakı, bilimci natüralist felsefeden çıkaramazsak, nereye dayandırmalıyız?” (Batak, s. 132-133) Natüralist yaklaşıma göre ahlakilik, evrimin bize kabul ettirdiği bir yanılsamadır. Dawkins şöyle der: "Doğa zalim değildir, sadece acımasızca kayıtsızdır. Bu, insanların çıkaracağı en güç derslerden biridir. Şeylerin iyi ya da kötü, zalim ya da sevecen olduğunu kabul edemeyiz. Ancak sadece duyarsız -kayıtsız ve amaçtan yoksun- olduğunu kabul edebiliriz." (Dawkins, River out of Eden, s. 96) Dawkins'e göre evren, kör ve acımasızlık gibi özelliklere sahiptir. (Dawkins, Eden, s. 133) Bilinci olmayan bir varlık, nasıl bilinç değerlerine sahip olabilir? Hayatta kalma olasılığını arttıran fiillerden ahlaki ne kadar değere ulaşılabilir? Bencil gene sahip birey için gerçekten bir fedakarlıktan söz edilebilir mi? Fedakarlık, karşılıksız ve beklentisiz olarak yapılan ahlaki bir değer değil midir? Dawkins'in bu değerden anladığı şey bizi, umutsuzca faydacılığın zirvesine taşır sadece!
Dawkins bu konuda şöyle devam eder: “Önemli bir kavram olan karşılıklı özveriden söz edeceğim: ‘Sırtımı kaşı, sırtını karşıyayım.' ilkesi.” (Dawkins, Bencik gen, s. 273) Bu mantık üzerine bir ahlak prensipler bütünü bina edilebilir mi? “Bir yaşam kalım makinesi, bencil genlerini körü körüne korumak üzere programlanmış bir robot araç olan ‘insan, neden cömert ve iyi olmalıdır?’ Bu soruya Dawkins cevap verememektedir.” (Batak, s. 141) Bilinci olmayan bir varlık (çünkü materyalistlere göre insan gen tarafından yaratılmış bir makinedir) nasıl bilinç değerlerine sahip olabilir? (Batak, s. 142) Dawkins'e bakarsak, iyi olmak zorunda değiliz. (Dawkins, Tanrı Yanılgısı, s. 104) Bir robot, iyi ya da kötü olabilir mi? Sevgi, adalet gibi değerler, naturalizme göre biyolojik olarak var olmayan halkça konuşma biçimlerine aittir. Dennett ve Dawkins'in savunduğu gibi, özgür iradesi olmayan robotlar isek, doğada yeri olmayan değerlerin insanda da yeri olmayacaktır. (Batak, s. 147) Dawkins'e göre akıl dışı olan din, beyindeki başka bir irrasyonel mekanizma olan aşık olma eğilimimizin de yan ürünüdür. (Tanrı Yanılgısı, s. 173) Dennett ve Dawkins gibi katı natüralistler, ahlakiliği ve değerin zorunlu şartlarını yok etmektedir. (Stewart Goetz, Charles Taliaferro, Naturalism, s. 85) “Dennett ve Dawkins'in ifadeleri ile bilinçsiz bir tür robot-makine isek, değerlerimiz olabilir mi? Naturaliste göre, 'iyi' diye bir şey olmadığı için ayırıcı bir etik algı da olmamaktadır. Etik, materyalistler her şeyi maddi olarak maddeye göre değerlendirdikleri ve madde olan dışında hiçbir şeyi kabul etmedikleri ne göre, doğa bilimlerinden biri değilse ve iyilik ve kötülük bilimsel bir mesele değil ise, bu konuda hiçbir değerlendirme doğru ya da yanlış olmayacaktır.” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, Dennett'ten Dawkins'e yeni ateizmin felsefi temelleri ve teistik eleştirisi, s. 127)
“Bilim yetersizdir. Bilimin değerler konusunda söyleyeceği hiçbir şey yoktur, "sevmek nefret etmekten daha iyidir" ya da "iyilik zorbalıktan daha çok istenir" gibi önermeleri tanıtlayamaz.” (Bertrand Russell, Din ile Bilim, s. 107) Bilimle büyülenen toplumlar, geleneksel-dinİ anlamlandırma çabasını terk etmiş ancak, onların yerine bir şey koymakta zorlanmışlardır. (Bilgili, s. 84) Sosyolog Max Weber, 'Rasyonelleşme neticesinde dünyanın büyüsünün bozulduğunu, bu durumun beraberinde bir anlam kaybını getirdiğini.' söylerken önemli bir noktaya işaret eder. (John Grumley, History ABD Totality, s. 85) Yaşayan evrimci biyologlardan Francisco Ayala'nın da altını çizdiği gibi, 'bilimi kendi uzmanlık alanı dışında konuşmaya zorlayarak bilime iyilik değil kötülük yapılmaktadır.' (Ayala, Darwin's Gift to Science ana Religion, s. 173)
“Naturalizm, insanın nasıl ve neden bilinçli bir varlık olduğunu açıklayamamakta, insana bir robot veya makine bir varlık olarak bakmaktadır. Naturalizm, bir robotun, neden ahlaki olan ya da olmayan değerlere sahip olması gerektiğini de açıklayamamaktadır.” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, Dennett'ten Dawkins'e yeni ateizmin felsefi temelleri ve teistik eleştirisi, s. 178) Naturalist bir ateistin değerleri olabilir mi? (Batak, s. 142) “Ateist ontolojide, insanın hayvanlardan farklı ahlaki bir varlık olmasını temellendirecek rasyonel bir temel gözükmemektedir. ‘İyi’, insanların çıkar hesaplarının üzerinde olan bir standarttır. Doğuştan ahlaki özelliklerimizi tesadüfen oluşmuş doğal süreçler sonucu görenler, rasyonalitemizi tesadüfi süreçlerin sonucu olarak görenler, gereklilik-bağlayıcılık hislerini rasyonel bir zeminde temellendirememektedirler. Ahlakın uygulanmasında kuralları empoze edenin kim olduğu da önemlidir.” (Caner Taslaman, Neden Müslümanım?s. 226-227, 231) Ateist evrimci Michael Ruse, "Bir kahraman ile bir tecavüzcü arasında fark yoktur, çünkü her ikisi de evrimin geliştirdiği duygulara uygun olarak davranmıştır." derken Fransız ateist yazar Marquis de Sade ise, "Çılgınlıkların en büyüğü doğanın bize verdiği eğilimlerden dolayı yüzümüzün kızarmasıdır." demesi bizi şaşırtmamalıdır. Doğal olarak da “Ateist felsefeci Peter Singer, 'Anne babasız bebeklerin veya zihinsel engelli bireylerin ölümcül bilimsel deneylerde kobay olarak kullanılabileceğini’ ileri sürebilmiştir. Çünkü bu bireyler, hayvanlar gibi belli zihinsel yeteneklerden mahrumdur, dolayısıyla onları hayvanlardan üstün görmenin rasyonel bir gerekçesi yoktur.” (P. Singer, Practical Ethics, s. 51) Evrimci Yuval Noah Harari, "Dini inancın sorgulaması durumunda, insanların özel varlıklar olduğu inancının da sorgulanması gerektiğini ifade eder." (Harari, Homo Deus, s.112) “Freud da, insanların tek tanrılı dinlerin iddia ettiği gibi özel varlıklar olmadığını, dünyada var olmalarında kutsal bir amacın bulunmadığını ileri sürer. Ama bu iddianın sonuçları sanıldığından daha korkunçtur. Sözgelimi bu durumda, hayatını insanların iyiliği için adamış bir doktorun, köle ticareti yapan bir aristokrattan bir farkı kalmayacaktır. Doğa bilimleri, şu an rüyada olmadığımızı kanıtlayamaz, insanları gaz odalarında yakmamak gerektiğini öğretemez, hayatımızı neye adamımız gerektiğini belirleyemez. Bilimden ahlaki kurallar çıkarmasını beklemek, bilimin sınırlarını aşan konularda rehber olmaya zorlamak anlamına gelir.” (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 86-88)
Ekonomik açıdan faydalı veya toplumsal olarak onaylanan her davranış ahlaki olabilir mi? “Meksika’nın Sierra Madre bölgesinde baba kız evlenmeleri oldukça sık ve büyük çoğunlukla ekonomik nedenlerle yapılmakta idi. Khondlar kız çocuklarını öldürürlerdi. Veddahlar erkeğin kendisinden küçük kız kardeşi ile evlenmesini hoş görürlerdi. Java’daki Kalonglar arasında ana-oğul evlenmelerinin uğur getirdiğine inanılırdı. Doğu Afrika’daki Teita ahalisi de kendi anne ve kız kardeşleri ile evleniyorlardı. Mısır’da II. Ramses’in kendi kızı ile evlenmişti. Kleopatra da bir baba kız evlenmesinden doğmuştu.” (Emre Dorman, Din neden gereklidir? s. 73)
"Aklı temel alarak iyi kötü şeklinde kararlar alma noktasında insanların ittifak edeceklerini zannetmek, sadece geçersiz bir inançtan ibarettir. Her insan hırsızlığın yanlış olduğunu bilir fakat bu prensibe uyulmadığı da açıkça ortadadır. Merhamet, fedakarlık, cömertlik gibi insani özellikler aklın gölgesi altında kalırsa bu toplumda yaşama imkanı mümkün olmaz. Din ise hem akla hem iç dünyaya seslenerek bir bütünlük oluşturur. Din, insan tabiatında aklın ulaşım imkanının olmadığı alanlara girerek kişiyi 'gerçekten iyi bir insan olmaya ikna edecek' donanıma sahiptir. (Selçuk Kütük, Deizm, s. 70-71) “Günümüzde insanların bilime olan inançlarının ardında, bilimsel bilginin doğru ve güvenilir olduğu düşüncesi yatmaktadır. Her bilimsel teorinin doğru olamayabileceği ya da ‘belli bir süre sonra yanlışlanabileceği’ unutulmamalıdır. Bilim, henüz tamamlanmamış ve belki de insanlık var oldukça tamamlanamayacak bir araştırma sürecidir. Her bilimsel yöntemin ve bulgunun temelinde bir dünya görüşü yatar. Dünya görüşleri ise bir takım ön kabullere dayanır. Dolayısı ile bilimsel önermelerin mutlak ve evrensel olduğu iddiası akla uygun değildir.” (Erol Çetin, Deizm eleştirisi ve yapılması gerekenler,s. 83, 84, 86) "Her insan aklınca bir ölçü ya da değer takdir edebilir. Ancak bunun bir kesinliği veya evrenselliği olmaz. Deistler, dini bireyselleştirmek suretiyle onu, sosyal yönü zayıf bir forma dönüştürmüştür. İnsan aklı ile insanların ideal bir şekilde olgunlaştırılması imkansızdır. Hangi ahlaki normların evrensel olduğu konusunda dahi bir fikir birliği yoktur. Din ve vahiy olmadan, İnsanın neden ahlaklı olması gerektiğinin, ahlaklı davranmamasının sonucunda ne gibi yaptırımların olacağının salt rasyonel çıkarımlar ile izah edilmesi pek mümkün görünmemektedir. (Erol Çetin, Deizm eleştirisi ve yapılması gerekenler, s. 90) Aynı eleştiriler deistler için de geçerlidir. “Bir deistin ahlaka aykırı gördüğü bir durumu, bir başka deist erdemli bir davranış olarak algılarsa bu sosyal bir kaosa yol açmaz mı? Neden ahlak diye bir kavramın olması gerektiğinin ‘doğal din’ anlayışından hareketle ortaya konması mümkün değildir. Bir deist, akıl yoluyla ahlaki doğruları bulmuş olsa bile bu doğrulara uymazsa ne olacaktır?” (Selçuk Kütük, Deizm, s. 74) İnsanın aklının yanı sıra, inanç dünyasının, gönlünün, duygularının, hislerinin, kaygı ve endişelerinin de tatmin olması gerekir. İnsanın sadece akılla maddi ve manevi dünyasında ideal bir mutluluğu yakalaması imkansızdır. Herkes için geçerli olabilecek bir değer, insan aklı tarafından inşa edilememektedir. Bunun için aklın üstünde, her kişinin saygı göstereceği bir makamın olması gerekir. Bu merci ise, ilahi vahiy ve peygamberdir. Tanrı inancı ile beraber vahiy ve peygamber olmaksızın bütün insanların kabulleneceği bir değer oluşturmak mümkün değildir." (Erol Çetin, Deizm eleştirisi ve yapılması gerekenler, s. 122) "Aklın en temel ilkeleri hususunda bile tam bir olarak fikir birliği oluşturulamamıştır. Hatta bilgilerin temelinde bile ‘doğrulanamayan inançlar’ vardır.” (Erol Çetin, Deizm eleştirisi ve yapılması gerekenler, s. 7, 73) Zaten sadece “Akılla tek başımıza her doğruyu bulabilecek olsaydık filozof ve düşünürler muhtemelen bunu başarırlardı.” (Emre Dorman, Din neden gereklidir? s. 64)
Ateistler, “Cinsel özgürlük ve feminizm adı altında toplumun bozulduğunu ve fuhşun, cinsel sapıklıkların ve bulaşıcı hastalıkların artığını.” (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 50) ve "Ahlaksızlığa götüren fiilleri sakıncalı görmedikleri için taciz ve tecavüzün arttığını göremiyorlar." (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap s. 36) "Günümüzde, cinsel istismarın cirit attığı yerlerde, dinin zaten çoktan rafa kaldırılmış olduğu, bilinen bir gerçektir. İnsanı sadece biyolojik bir varlık olarak tanımlarsak, para, haz ve tüketim kaçınılmaz olacaktır." (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 273) "Ateist felsefeci J. L. Mackie, ‘Eğer Tanrı fikri yoksa nesnel anlamda bir ahlakilikten söz edilemeyeceğini’ itiraf eder." (Mackie, Ethics, s. 15) "Ahiret inancını dışlayan bir tanrı fikri, aynı zamanda dünyada insanlık yararına yapılacak iyi işlerin yapılma sebebini de ortadan kaldırır. Anormalliğin hiçbir sınırının olmaması ve bu kapının açılması durumunda, kişi ve toplumların nelerle karşılaşacaklarının iyi hesap edilememesi eşcinselliğin yasaklanmasının hikmetlerindendir." (Namık Kemal Okumuş, Sağlam kulpa Tutunamayanlar, Ahlak, eşcinsellik ve deizm üzerine, s. 199, 235)
Armstrong, ateistlerin teist olan muhataplarını aşağılayarak sohbete başladığını söyler. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 19) Fern Elsdon-Baker yeni ateizme eleştiri getirdiği için, kendisi de bir ateist olmasına rağmen yeni ateistler tarafından ‘yobazlıkla’ suçlanmıştır. (Öğük, s. 22)
"İnkarcı akımların insana anlam ve değer sistemini asla sunamazlar." (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Komisyon, Soru ve Cevaplarla Niçin İnanıyorum? s. 29) "Bir ateistin ahlaklı olmasının rasyonel bir temeli yoktur." (Alper Bilgili, Yeni Asya, 01 Haziran 2012) “Amerikalı felsefeci William Lane Craig, Harris’in “insanın mutluluğuna sebep olan fiillerin neden ahlaki olması gerektiği” görüşünü temellendiremediğini söyler. Ateist olduğunu iddia eden topluluklarda daha güzel bir ahlaki hayat mevcut değildir. Zencilere yönelik ayrımcılığın nedeni bir din olabilir mi? Güçlü devletler tarafından sömürülen ülkelerde yaşayan insanların açlığa mahkum edilmelerini hangi dini öğreti emretmiştir? Ahlak kuralları tamamen insanların inisiyatifine bırakıldığında ahlaki öğretilerde birlik sağlamak zorlaşacak, hatta imkansız hale gelecektir. Tolstoy ve Dostoyevski gibi birçok düşünür, tanrısız ahlakın mümkün olmadığını dile getirmek ihtiyacı hissetmiştir. Din açık olarak kötülükleri reddeder. İyilikte bulunma, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma tutumları hakkında yapılan araştırmalar dindar insanların ateistlere kıyasla önde olduğunu göstermektedir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, Öğük, s. 95-97, 99) "İnsanın iradesini iyi ve güzel yönde yönlendirecek dış bir değerler manzumesine ihtiyaç vardır. Bu değerleri, ilahi öğretiler ve peygamber yöntemleri oluşturur. İnançsız insan, değerleri bencilce kendi çıkarları uğruna kullanmanın yollarını aramaya başlar." (Modern Çağın İnanç Sorunları, Komisyon, DİB, Profesör Metin Özdemir, s. 22, 25) "Sadece kartezyen anlayışla hareket eden bir kişi ruhsal açıdan sağlıklı kabul edilemez. Bu tür kişiler tipik bir biçimde ‘Ben’ merkezli, rekabetçi ve amaca yönlendirilmiş bir hayat sürerler. Bu kişiler, gündelik hayattaki sıradan faaliyetlerden çok az mutlu olabilirler. Hayat standartlarını maddi servet ile ölçerler. Oysa böyle yapmakla farkında olmadan iç dünyalarına daha da yabancılaşmış hale gelirler. Bu insanlara hiçbir servet, güç ya da şöhret düzeyi gerçek mutluluğu getiremez. Bu kültürel çılgınlığın belirtilerin en psikotik tezahürü muhtemelen nükleer silahlanma yarışıdır." (Fritjof Capra, Batı düşüncesinde dönüm noktası, s. 432) Ahlaki sistemlerin Allah'ın buyrukları olmadan rasyonel temeli olamaz. (Caner Taslaman, Neden Müslümanım? s. 222) Zaten “Bir kısım ateistler nezdinde de özünü dinden alan kültürel değerler pekala önemlidir.” (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 19) Gerektiğinde şahsi çıkartan vazgeçmenin akılcı bir temeli olmalıdır. Nietzche, ‘iyi ve kötü ancak Allah'ın varlığı doğruysa bir doğruluk değeri olabilir. O, Allah ile ayakta kalır Allah’sız çöker.’ (Walter Kauffmann, Portable Nietzche, s. 515) demektedir.
Dawkins kürtaj, eşcinsellik ve hayvanlarla ilişkide bulunmak gibi ahlak açısından sakıncalı görülen bazı uygulamaların meşruiyetinden bahsetmektedir. (Dawkins, Tanrı yanılgısı, 262-265) Freud’cü psikanalizme göre anne, baba, vatan ve Allah sevgisi gibi yüksek değerlere kaynaklık eden cinsellik ve korku duygusudur. Halbuki sevgi, şefkat gibi kavramlar cinsellik duygusu temelinde izah edilemeyecek kadar yüce ve ulvidir. (Prof Dr Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 55, 58) Her şeyin cinselliğe bağlandığı bir sistemden ne kadar ahlaki bir düzen kurulabilir? Deizm derneği eşcinsellere özgürdük isterken “Devlet otoritesi insanların cinsel yönelim, istek ve arzularını dinsel dogmalarıyla baskılamamalıdır.” (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 37) şeklinde talepte bulunmaktan da geri kalmamaktadır. Zina konusunda deistin cevabı: "iki taraf anlaşmışsa bunda bir beis yok." (Francis Gastrell, The Principles of Deism, s.45) şeklindedir. Böyle bir ortamda da Ateist Botton’un, “seküler toplum ahlak sözcüğünden bile korkar hale gelmiştir.” (Alain de Botton, ateistler için din, s. 15) demesini anormal karşılamamak gerekmektedir.
“Kur'an öfkenin kontrol altında tutulmasını ve affetmeyi tavsiye etmekte, şefkat ve merhameti insanlara tavsiye etmektedir. “Sizin en hayırlınız ahlaken en üstün olanınızdır.” (Buhari, Menakıb, 23) buyrulur. İslam’a göre insanlar arasında tek üstünlük vesilesi takva sahibi olmaktır. Takva sahiplerinin özellikleri; iman eden, namazlarını kılan, zekat veren, yoksullara ve yetimlere yardım eden, öfkelerine sahip çıkan, bağışlayan, hanımlarına karşı hoşgörülü davranan, günahlardan af dileyen, sözlerini tutan, sabreden kimseler olarak Kur'an'da vasıflandırılmıştır. (Öğük, s. 124, 129) Dinin önerdiği ahlak, akla ve vicdanı hapsedilen ve bu nedenle de herkeste farklı olan teorik ahlak değil, tutarlı ve ihlaslı olmayı gerektiren pratik ahlaktır. (Öğük, s. 202) İnanç, ahlaki yaşayış için bir motivasyon sebebidir. Mesela hırsızlık yapmak ahlaki açıdan kötü bir davranıştır. Ancak bu dini açıdan kötü olmanın da ötesinde günah bir fiildir ve bu ayrı bir motivasyon kaynağıdır. (Öğük, s. 203-204) Dindeki ahiret inancı ölüm korkusunu önler, sorumluluk bilinci ile hareket eden insanın ahlaki gelişimine katkıda bulunur. (Öğük, s. 213) Ateist düşünce sadece inançlara değil aynı zamanda akla ve ahlaka da zarar vermektedir. Dolayısıyla ateizmi ahlaki ve insanı bir problem olarak da değerlendirmek gerekir." (Öğük, s. 223) Sonradan Müslüman olan gazeteci, din bilimci, siyasetçi Muhammed Esed’in dediği gibi "İnsanlık, İslam’ınkinden daha güzel bir ahlak düzenini ortaya koyamamıştır." (Muhammed Esed, Yolların ayrılış noktasında İslam, s. 112) "Ben, ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." (İmam Malik, Muvatta, Husnu’l Hulk, 8, II/904)
Bazı kesimlerce leninist ve marksis olduğu iddia edilen ‘Leman Dergisi’nin okur köşesinde yayınlanan 27.10.1992 tarihli bir mektup.
“Müslüman zina yapar mı? Yapan, devamı olan yukarıdaki kötülükleri yapmaya niyetlenir mi? Niyetlense bile pratiğe geçirir mi? Bu tür yanlış yapanları yanlışlarından döndürecek bir ateist öğreti var mı? Varsa pratiğe aktarılabilecek özelliklere sahip mi?” Sorular sorunlar!
Detay
Ayşe Önal, “Ateistim, dinsizler ahlaksız mı yani?” (www.youtube.com/watch?v=3vLU3p5MJhc, 1 Eylül 2013) diye sormaktadır. Kişisel değilse de evrensel bazda soruya vevap verelim.
Cornell Üniversitesinden evrimci William Provine, evrim teorisinin beş sonucu olduğunu söyler: "Hiçbir tanrının varlığına ihtiyaç yoktur. Ölümden sonra hayat yoktur. ‘Etik değerler nihai olarak her türlü temelden yoksundur.’ Hayatın nihai olarak hiçbir ‘anlamı yoktur.’ İnsanın özgür iradesi diye bir şey yoktur." (William Provine, Evolution: Free will and punishment and meaning in life, Darwin Day Keynote Address, 1998) Dawkins, "Gözlemlediğimiz evrenin neticede hiç bir tasarıma, amaca, iyiliğe, kötülüğe sahip olmayan, amaçsızlık dışında hiçbir özelliği olmayan bir evren olduğunu kabul etmeliyiz." demektedir. Peter Atkins, ‘The Second Law’ isimli kitabına şöyle başlar: "Biz ‘kaosun çocuklarıyız’, temelde bozulma ve kaos vardır, amaç yoktur; yön vardır. Evrenin derinliklerine indikçe kabullenmek zorunda olduğumuz kasvet ile karşılaşırız. Stephen Jay Gould, "İnsan ırkının, evrimsel tarihin çılgın bir kazası olduğunu." söyler. Bertrand Russell, "Durgun bir suda meydana gelen bir ‘kazadan başka bir şey’ değiliz." der. Bu düşünceye göre evren acımasızdır, en temel kural, 'hayatta kalmak için güçlü olmak' gerekliliğidir. Böyle bir mantığa sahip olan kişi, hayatını başkaları için neden feda etsin? Evrenin zaten kendisi amaçsızdır, var olmanın kaçınılmaz sonucu ise çatışmadır. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 94, 95)
Ben evrim geçirerek tesadüfen oluşmuş ve dünyayı da "Güçlülerin hayatta kaldığı, zayıfların ezilip yok olduğu" bir mekan olarak görüyorsam neden rakibim olan ve zamanla yok olacak insanlara yardım edeyim? Peki bu bakış açısına sahip olunca insan mutlu olup huzuru bulabilir mi?: “Yaşamayı umduğumuz tek hayat bu olunca, ‘mümkün olduğunca fazla’ şey yaşayıp deneyimleme takıntısı ediniyoruz. Dolayısıyla da hiçbir şeyi kaçırmama takıntısı ediniyoruz ki bu, birey için stres yaratan bir durum olmanın dışında, nihayetinde toplum ve kültür için de yıkıcıdır. Çünkü hep daha fazlası için duyduğumuz iştahı doyurmak mümkün değildir.” (Svend Brinkmann, Olan Biteni Kaçırma Keyfi, s. 48) Bir amaç için bu aleme gelmemişim ve hayat yaşadığım bu andan ibaret ise, ölünce toprak olup yok olacaksam, hiç bir şey de hatırlamayacaksam, yapacağım kötülükler yakalanmadıktan sonra yanıma kâr kalacak ve evrimsel kural gereği "güçlü olduğum için" hayatta ancak kalabileceksem, bedensel ihtiyaçlarımı bu dünyada ne kadar tatmin edebilirsem o kadar benim için dünya cennetim (!) olacaksa, arzularımı tatmin edemezsem dünyadaki zevklerden birçok şeyi kaçıracaksam, iyilikleri neden yapayım, zaman, emek ve para harcayayım? Bu bakış açısına sahip biri neden ve nasıl ahlaki prensipler bütünü oluşturabilir ve yaşayabilir? Oluşturduğu bu prensipler ne kadar evrensel ve kapsayıcı olabilir? Sonsuz bir hayata inanmayan, cennet cehennemi kabul etmeyen, öldüğünde ahirette hesap vermeyeceğine inan
yaşayan bir insan iyilik yapar mı, yaparsa onu buna iten nedenler neler olabilir, amaç tamamen insani mi olur yoksa, reklam, kibir, çevreden ilgi görme gibi yine ahlaka aykırı tutumlar mı olur? Yolda gördüğü para dolu cüzdanı kamera, polis yoksa insan cebine neden indirmesin? Emek harcayıp kazandığı parayı dünyalık bir menfaati olmadan bir ateist başkası ile neden paylaşsın? Bir ateist, yılbaşında yediği hindiden komşu veya fakirlere ikram eder mi, hiç edilmiş midir acaba?
Peki, bir ateistin ahlaki davranışlar göstermesi onun ateist olmasından mı kaynaklanır?
Bireysel bazda ki, Allah'ın insana verdiği vicdanın yönlendirmesi ile ahlaklı davranışlar sergileyenleri şimdilik konu dışı bırakacak olursak, üzerinde öncelikle durulması gereken soru şudur: Dinden tümüyle bağımsız bir ahlak anlayışı kurulabilir ve kurulan bu düzen devamlı olacak şekilde korunabilir mi? İstisnai olarak dinsiz olup ahlaki tavırlar sergileyen insanlara baktığımızda, aslında bu insanların içinde yaşadıkları toplumun dini davranışlarını özümsediklerini ve topluma sinmiş olan bu ‘din kökenli’ ahlaki değerleri pratiğe geçirdiklerini görürüz. Ama bu özellikler dini ortamın hakim olmadığı yerlerde ne kadar ortaya çıkar veya devam edebilir? Merhamet, yardımseverlik gibi kavramlar dini temel olmadan insanlarca ne kadar benimsenebilir? Mesela ateist ve din düşmanı olan Ayn Rand gibi "Bireylerin kendilerini başkaları için feda etmemesi gerektiğini” ileri süren (https://tr.wikipedia.org/wiki/Ayn_Rand), ‘rasyonel bencillik’ savunucularının etkin olduğu toplum, ne kadar ahlaki olabilir ve kalabilir? ‘Ahlak sadece bir var olma ve çoğalma mekanizmasından ibarettir’ (www.reasonablefaith.org/translations/turkish/popular-articles/tanri-var-mi) diyen Kanadalı bir bilim filozofu olan ateist Michael Ruse mantığı ile toplum ne kadar ayakta kalabilir? Ateist filozof Michael Ruse: “Darwinist etikçiler, içsel ‘ahlakın, içimize yerleştirilmiş bir tür yanılgı’ olduğunu açıkça söyler.” (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 131) Darwin de, “Tanrıya inanmayan bir kişinin, yalnızca en güçlü olan veya dürtü ve içgüdülerini takip etmek dışında bu hayatta ‘hiçbir kuralı’ olamaz.” (Darwin, Autobiography, s. 54) demektedir. Dolayısı ile ateistler, içlerinde bulunan herhangi bir iyilik eğiliminin kaynağı olarak ateizmi gösteremezler. Çünkü Ateizm iyi veya kötüyü kabul etmezler! (Detay için ‘Ateizm yanılgısı’ adlı yazıdaki ‘Natüralizm’ adlı başlığa da bakılabilir.) Onlar, çevrelerindeki yaygın dini kültür birikiminden bu davranışları yaparlar. (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 28) Micheal Faucoult bu gerçeği şöyle ifade eder: “insan, içerisinde yaşadığı toplumsal tecrübenin ve epistemik paradigmanın ürünüdür” (Veli Urhan, “Micheal Faucoult: Klasik ve Modern Çağlarda İnsan”, Felsefe Dünyası 1 (2001), 20) Ateizmin sorunu, nesnel ahlakının imkansız oluşudur. Ateizm dünyasında iyi olmaya hakkın yoktur. Bunun da sebebi ‘erdem’ diye bir şeyin olmamasıdır. (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 138) Ateizm, insan içerisinde bulunan yırtıcı kurdu, hiçbir yaptırım olmadan serbest bırakır. (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 140)
Ateist bakış açısına göre bir kişiye tecavüz etmenizde sosyal yaptırımlar dışında yanlış olan başka ne taraf bulunmaktadır? Aslında ateizme göre bu bile yoktur! Dawkins’in yukarıdaki cevabını hatırlayalım: “Tecavüzün yanlış olduğuna olan inancımız keyfi bir sonuçtur!” (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 141)
İnsanlar üstü otoriteye inanmadan ve bu dünyada olmasa da ahirette mutlaka her iyiliğin karşılığının olduğu inancı olmadan bir insan hayatının ne kadar süre ahlaklı olabilir ve neden olsun? Daha da önemlisi insanların iç alemlerinde ahlaki erdemler özümsenmeden, dıştan yapılan ve ahlaka uygun gözüken davranışların amacı ne kadar "menfaat, reklam, ileriye dönük yatırım" gibi kavramlardan uzak olarak açıklanabilir veya bu amaçlar olmadan devamlılık sağlanabilir? "Fedakarlık, şefkat, edep, tevazu, ihlas, saygı, hibe, gıybet-iftira etmeme, zina hatta göz zinasında bile olsa uzak olma, haset etmeme, karşılıksız verme ve bir elin verdiğini diğer elin görmemesi" gibi özellikler dinsiz bir toplumda ne kadar gerçekleşebilir ve bunlar oluşturulamadan ‘ahlak’ ne kadar devamlı olabilir? Evet, belki ‘etik’ olunabilir ama ya peki ‘ahlaklı’?!
Bir örnekle devam edelim: İki hakim düşünelim. Biri dini inancı sağlam diğeri ise materyalist bir ateist. Hayatını adalet için acaba hangisi tehlikeye atabilir, ölümle karşılaşınca hangisi korkmadan yola devam edebilir? Tehdit edilince ateist olan neden ve ne kadar yola devam edebilir? Halbuki ahiret inancı dindar hakimi güdüler ve onun sonuna dek adalet için mücadele etmesine katkı sağlar.
Bir ateist, "Yarın kıyamet kopacağını bilseniz ağaç dikin." (Buharîi, el-Edebül-Müfred s. 168, Heysemi, Mecmauz-Zevaìd 4, 63. Münavi, Feyzul-Kadir 3, 30) şeklindeki yönlendirmeye kendini ne kadar muhatap kabul edebilir? Gerek rasyonalizm, gerek pragmatizm ve gerekse pozitivizm açısından bu sözün materyalizm açısından bir değeri yoktur ama bu teşvik ile birçok inanan, sadece ağaç dikmeyi değil, yaptığı birçok iyiliğin karşılığını bu dünyada görmeden ve beklemeden sırf Allah rızası için yapmaya devam etmiştir ve etmektedirde. O dikilen ağaçtan "insan dışında vahşi hayvan, kuş faydalansa bile " (Müslìm, Musakat 7, 10, Buhari, Edeb 27) bir materyalist kendi çıkarına olmayan bu tür eylemlere neden tenezzül etsin veya kaç ateist bu tür direk yararını görmeyeceği faaliyeti pratiğe geçirir? Kaç ateist "Dere kenarında bile abdest alsanız suyu israf etmeyiniz." (Ebu Davud, Cihad, 21, III/27) hassasiyetini içselleştirebilir? Neden göstersin? Gıybet etmenin –İnsanların arkasından, duyduklarında hoşlanmayacağı şeyleri konuşmanın- kötü bir şey olduğuna bir ateisti kim, hangi argümanlarla ikna edebilir? "Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz" (A’raf, 31; Tirmizi, Birr, 41, IV/343) prensibini hatırlattığınız bir ateistin, "Sana ne, ben kazandım" demesine ne engel olabilir? Gıybet eden, israf eden bir ateist ne kadar ahlaklı hareket etmiş olur?
"Asıl iyilik, sevdiği malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, dilencilere, yolda kalmışlara ve boyunduruk altında bulunanlara vermek; Anlaşma yaptıkları anlaşmaları yerine getirmek" (Bakara,177), "Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar zaman verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır." (Bakara, 280); " Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir." (A’raf, 199); "Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." (Nisa, 135); "Ey inananlar, Allah için adaletle şahitlik edenlerden olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın, takvaya yakışan budur. Allah’tan korkun, şüphesiz Allah yaptıklarınızı haber almaktadır." (Maide, 8); "Onlar büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman onlar, affederler. Rablerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar." (Şura, 37-39) gibi hassasiyetleri hangi beşeri sistem pratiğe geçirtebilir ve 1400 sene sonra bile devam ettirebilir?
Batılı ülkeler Müslüman olmadığı halde trafik kurallarına uyuyor, kanunlar harfiyen yerine getiriliyor, insan haklarına itaat ediliyor, o halde özelde İslam'a ve genelde ise bir dine gerek var mıdır?
Batı ülkelerinde ‘kanunların yaptırımları’, tanrı/ahiret inancı yerine geçirilmiştir. Batıda kanun için yapılan ve yapılmadığında başta maddi cezalar olmak üzere, dünyada verilen her türlü cezalandırıcı kurumların bulunması, insanları belli davranışları yapmaya yönlendirmekte ve bu dışarıdan bakılınca ahlaktan kaynaklanan davranışlarla karıştırılabilmektedir. Bu yapı, içten gelen ve bireyin iç dünyasını geliştirmesi ile dışa yansıyan davranışlar bütünü değil, aksine dıştan gelen ve zorlama ile yürütülen bir sistem olmaktadır ve bu asla ahlak ile açıklanamaz. Zaten bu durum birçok sorunları da beraberinde getirmektedir. Mesela, insanlar arası iletişim ile karşılıklı yardımlaşmayı emreden İslam dininin emirlerinden olan zekattan kurban ibadetine dek tüm emirler insanların kaynaşmasını ve birbirleri ile iletişiminin ahlaki temelde devamını amaçlarken, Batıda oluşturulan ve ‘sosyal devlet’ adı altında yürütülen sistemde ise insanlar vergilerini verdikleri ve kurallara uydukları müddetçe başkalarına yardım etmeyi önemsememekte, insanın iç dünyasını geliştirecek belli duyguların (şefkat, empati, fedakarlık vb.) pratiğe geçmesi mümkün olmamakta, insanlar adeta robotlaşmaktadır. Fakir birinin gözlerinin içine bakmanın bile insan vicdanında meydana getireceği duyguları yaşamadan uzak olan Batı toplumu, ‘vergimi verdim, devlet yardım’ etsin mantığı ile insani kimliğinden hızla uzaklaşmaktadır. Bu tür toplumlarda çok sık görülen tecavüzden intihara eğilimine dek yansımalar da aslında durumun vahametini ortaya koymaktadır.
ABD’de sigara izmaritini yere atmanın bedeli bin dolar, İspanya’da yere kağıt, sigara izmariti, çekirdek atanlara veya düştüğünde yerden almayanlara 60 Euro’dan 750 Euro'ya kadar para cezası verilmekte, ayrıca çöplerini ayırmayanlara da para cezası kesilmektedir. Londra’da ise yere tükürenler 500 sterlin para cezasına çarptırılmaktadır. (Milliyet, 02.03.2009; Hürriyet, 22 Kasım 2013; Cihan, 01.01.2014) Avrupa’da yere çöp atanlar en az 800 avro ceza öder, 17 yaşındaki İngiliz ile 18 yaşını bitiren ABD’li genç isterse evi terk edebilirken aile de isterse ona maddi desteğini kesebilmektedir. Batıda dıştan ahlaki gözüken ama özünde kanunların gücü ile uygulanan kurallara en bariz örnek, 18 yaşını dolduran çocuklarından ailesince alınan ev kiralardır. Çünkü artık kanunen aile çocuğuna bakmak zorunda değildir! Evet, Batıda dışarıdan ahlaki gözüken ama özünde kanunların yönlendirmesi ile uygulanan davranışlarda temel faktör; yaptırım yani ceza sistemidir! Batıda; ahlak, vefa, edep aranmak boşuna çaba olmaktadır. Bunlar kendi menfaatlerine uygunsa kabul edilir ve savunulur. Yoksa dünyanın öbür ucundaki insanlara ihraç edilen 'demokrasinin' mahiyetini artık görmek isteyen herkes öğrenmiş durumdadır. Medeni, uygar ve kendilerine göre bir etiğe sahip bu toplumlardaki insanlardan az bir kısmı hariç hemen hemen hiç biri buna engelde olmamaktadır. Batı için "uygarlık, demokrasi, insan hakları" sadece kendilerinin menfaatlarini desteklediği müddetçe savunulan kavramlardır! Menfaat varsa kral da savunulur (Suud gibi), menfaat yoksa seçim, demokrasi yerine darbe de (Türkiye, Cezayir, Mısır, Filistin gibi) savunulur ve desteklenir! “Ama hırsızlık yok batı ülkelerinde” diyenler çıkabilir, bunu bireysel değil dünyayı sömürerek batı zaten evrensel boyutta gerçekleştirilirken sus payı da vatandaşlarına bölüştürüldüğü nedense gözardı edilmekte ve bu tür tek taraflı yorumlar yapılabilmektedir! Batıda iş ahlakı (Kant'ın deyimi ile ödev ahlakı) denilen şey de aslında, özü menfaate dayalı, ceza ile desteklenen bir yapıdır sadece! İşliyor mu evet ama bu ahlak değildir; pragmatizm merkezli egoizm ve hedonizmdir!
1800'lü yılların başında Avrupa ülkelerini gezen Mirza Ebu Talip, gözlemlerini şöyle aktarmaktadır: "Çoğunluğu, ‘ceza alma korkusu ile’ ülke kanunlarına karşı çıkmamaya özen gösteriyordu. Eğer yakalanmama ihtimali olan bir durumda da, hırsızlık yapmaktan geri durmuyorlardı.” (Mirza Ebu Talep Han, Oksidentalizm, s. 176) “Kanunlara karşı saygılı olmaları ve korkmaları en iyi özellikleriydi. Bu yüzden çok nadir kanunlar karşısında ağır cezası olan bir eyleme giriyorlardı.” (Mirza Ebu Talep Han, Oksidentalizm, s. 192) “Gece olduğunda bütün sokaklarına en dip köşelerine kadar aydınlatan lambaları sayesinde rahat dolaşmakta, eğlenmekte ve gezmekte idiler ama bu lambalar bir anlığına söndüğünde şiddet hemen kendisini göstermektedir. Bana göre er ya da geç kötülük onlara da bulaşacak ve güzel sokaklarını esir alacaktır.” (Mirza Ebu Talep Han, Oksidentalizm, s. 190)
Batıcı seküler ahlakın insanı götürebileceği son nokta, dünyadaki konforunun sınırına kadardır ki, konfor bozulmaya, maddi olarak zarar görmeye başlayınca Batı dünyası, daha önce sloganını attığı her türlü kavramları adeta birer put gibi yemekte ve bu kavramları göz ardı etmektedir. ‘Demokrasi, insan hakları, adalet, paylaşım’ gibi kavramlar ne yazık ki Batıda sadece kendi vatandaşları ve çoğunlukla da sadece kendi dindaşlarını kapsamaktadır. Ayrıca İslam ahlak sistemi ile batı etik normları arasındaki en büyük fark, Müslüman'ın ahlakının evrensel olması, her insanı kapsayıcı olmasıdır. (Bu konuda ‘İslami emirler, yasaklar ve hümanizm’, ‘İslam barış dinidir’ adlı yazıları tavsiye ederiz.) Batının ahlakı ise rasyonel ve pragmatisttir. Batı sadece ‘kendine’ ahlaklıdır, kendi menfaatine olan konularda gerektiğinde zulüm, baskı, yağma, işgal, işkence yapmakta ve hâlâ daha da yapmaya devam etmektedir. Bu konuda ‘Batı medeniyeti’ adlı yazımızı özellikle tavsiye ederiz.
Batıda ateist/dinsiz toplumlar ve ahlak konusundaki analiz, istatistiklere bir göz atalım.
Dinlere ve yıllara göre intihar oranları
“İnsana, ahlaki gerilemeye maruz kalmasından daha fazla zarar verecek bir şey yoktur. Zira ahlaki gerileme gerçekte insanlıkta gerilemedir.” (Abdurrahman Taha, Seküler Ahlakın Sefaleti, s. 177)
Ateist toplumlarda temizlik, kadına şiddet, intihar, tecavüz, uyuşturucu, swinger, eşcinsellik, ensest, Zoofili, pedofili, nekrofili:
Dinlere ve yıllara göre intihar oranları
Milliyet, 18 Ağustos 1955
Dünyanın en mutlu ülkesi Finlandiya'da intihar oranı neden bu kadar yüksek? Dünyanın en mutlu ülkeleri sıralamasında yıllardır üst sıralarda yer alan Finlandiya, intihar vakalarının da en çok görüldüğü yerlerin başında geliyor. İntiharda Finlandiya'yı en mutlu ülkeler listesinde Danimarka, Norveç ve İzlanda gibi özgürlük, eğitim, sağlık hizmetleri, gelir seviyesi gibi insan yaşamını kolaylaştıran unsurların gelişmiş olduğu diğer İskandinav ülkeleri takip ediyor. Dünyanın en büyük ekonomisine sahip ABD ise en mutlu ülkeler listesinde 19'uncu sırada. (Euro News, 21/01/2020) Dünyanın En Mutlu Ülkesinde İntiharlar Neden Artıyor? Sadece Finlandiya’da değil, İskandinav ülkelerinde intihar oranları yüksek. Finlandiya’daki intiharlar AB ortalamasından daha fazla. (uskudar.edu.tr, 14.01.2021)
Çeşitli dini inançlara göre intihar oranları grafiği
Avrupa'da tecavüz vakalarının en yüksek olduğu ülkeler. En medeni ülkeler" olarak nitelendirilen İskandinavya ülkeleri, Avrupa'da tecavüz vakalarının en yüksek olduğu ülkeler. İsveç'in başı çektiği listenin ilk altı sırasında 5 İskandinav ülkesi bulunuyor. (Yeni Şafak, 20/09/2024)
“Nüfusun yüzde 40'ının kendini ateist olarak tanımladığı İzlanda'da düzenlenen bir ankete katılan 25 yaş ve altı gençlerin arasında dünyanın Tanrı tarafından yaratıldığını öne süren İncil'deki yaratılış inancını kabul edenlerin oranı yüzde 0 çıktı.” (Sözcü, 16.1.2016) “İzlanda: Kadın olmak için dünyanın en iyi ülkesi, neden düşünüldüğü gibi bir 'cennet' değil? İzlanda, Dünya Ekonomik Forumu'nun ölçtüğü sağlık, eğitim, cinsiyete dayalı ekonomik fırsatlar alanlarında cinsiyet eşitsizliğini % 90'dan fazla kapatan tek ülke. İstihdam yaşındaki kadınların yaklaşık % 90'ı çalışıyor. Ancak istatistiklere göre, İzlandalı kadınların dörtte biri ya tecavüze ya da tecavüz girişimine uğradı. % 40'lık bir oran da fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldı. Feminist örgüt Ofgar'ın kurucularından Hulda Hrund "Bir feminist cenneti olarak pazarlanıyoruz ama değiliz" diye konuşuyor. "Bu bir halkla ilişkiler gösterisi, siyasi bir manipülasyon" diyor…Maria "Üç yıl boyunca evden çıkamadım. Gece tek başıma dışarı çıkamadım. Burası küçük bir ülke ve hep arkama bakıyorum" diyor.” (BBC, 6 Aralık 2024)
İsveç örneğinden devam edelim: Yıl 13 Ocak 2023. Per Carlbring adlı profesör, Stockholm Üniversitesi'ne staj için müracaat eden Fatma Zehra S.'nin müracaatını "Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya girişini engellemesini" neden göstererek reddeder! 'Hak, hukuk, adalet, eşitlik, eğitim hakkı, ırkçılık karşıtlığı, ayırımcılığı önleme' sloganlarının ardında yatan ırkçı faşist zihniyet, menfaate dokunulan en küçük bir olayda hemen gün yüzüne çıkmaktadır! “İsveç'te tecavüz oranları neden yüksek? İsveç Ulusal Suçları Önleme Konseyi (BRA), Avrupa'da nüfusuna oranla en fazla tecavüz vakalarının görüldüğü ülkelerden birinin neden İsveç olduğunu araştırdı. Avrupa Birliği istatistik kurumu Eurostat verilerine göre 2013 ile 2017 yılları arasında Avrupa'da en çok tecavüz vakasının görüldüğü ülkeler arasında İsveç ve İngiltere bulunuyor.” (Euro News, 10.10.2020) “İskandinav ülkelerinde cinsel taciz vakaları günden güne artıyor. Dünyada cinsiyet eşitliği açısından ilk sıralarda yer aldığı düşünülen İskandinav ülkelerinde cinsel taciz ve tecavüz vakaları dikkati çekiyor. Danimarka'da 2017'de tecavüze uğrayan veya tecavüze teşebbüs edilen 24 bin kadından sadece 890'u polise şikayette bulundu. Bunlardan 535'i hakkında soruşturma başlatılırken, yalnızca 94'ü mahkumiyetle sonuçlandı. Bölgede cinsel taciz ve tecavüz konusunda en kötü şöhrete sahip ülke İsveç” (AA, 12.10.2021) “Malmö, Avrupa'nın 'tecavüz başkenti' mi?” (BBC, 25 Şubat 2017) “İsveç'teki müzik festivallerinde 40'tan fazla taciz ve tecavüz.” (BBC, 6 Temmuz 2016) “İsveç’te tecavüz tanımı değişince cinsel suçlar yüzde 75 oranında arttı. Yasalarda 2018 yılında yapılan değişikliğe göre tecavüz 'istenmeyen cinsel ilişki' olarak tanımlanıyor ve baskı, şiddet ya da zorlama içermesi şartı aranmıyor.” (Yeşil Gazete, 23/06/2020) “İsveç'te farklı kentlerde iki kadına tecavüz ettiği ortaya çıkan papaz tutuklandı.” (Cumhuriyet. 27.01.2021) “İsveç, tecavüz vakalarında birinci. İsveç'in, Avrupa'da en fazla tecavüz suçlarının işlendiği ülkelerden biri olduğu bildirildi. Araştırma sonuçlarına göre, İsveç'te yılda 5 bin kişi tecavüze uğradığını bildirerek polise başvuruyor, ancak bu şikayetlerin ancak yüzde 13'u mahkemelere taşınabiliyor. Araştırmacılar, tecavüz olaylarının çok olmasına neden olarak, eğlence hayatı ve içki tüketimini gösterdiler.” (NTV, 27.04.2009) “İsveç'te geçen yıl yaşanan bir olayın detayları yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Malmö kentinde 5 erkeğin bir kadına saldırarak çocuk parkında tecavüz ettiği açıklanırken olayla ilgili fotoğraf ve detaylar da ortaya çıktı.” (sözcü, 03 Şubat 2023)
Tabii bu günlere de adım adım gelindi: "Amerikalı gazeteci J. N. Hawsson, "İsveç'teki genç kızların 15-20 yaş arasındakilerinin yüzde 90'ının bakire olmadığını" belirtir. Ülkede din dersi seçmeli iken cinsellik dersi okullarda zorunludur. Ülkede genç kız hatta evli kadınlar yabancı erkeklerle beraber çırılçıplak denize girmektedir." (Son Telgraf, 8.12.1955) 14 Eylül 1985 tarihli Sabah gazetesi, "iki İsveçli kız kardeşin Türkiye’de güneşe aşka doyduğunu" yazarken, 16 Haziran 1992 tarihli Hürriyet gazetesinde İsveç'li kadınların park ve kırlara akın etmesini haber yaptığı metnin başlığı 'çıplaklar tarlası'dır. 05 Ağustos 1955 tarihli Milliyet gazetesindeki haber ise şöyledir: "İsveç'te 20 kişiye bir homoseksüel düşüyor. İskandinavya'da mevcut 200 homoseksüel kulüpte, erkekler kendi aralarında dans edip ahbaplık ediyorlar. ‘Bizde cinsellik serbesttir’ diyen İsveç'in Uddevalla limanında, Brezilya gemisinde, çırılçıplak dans edip tayfalarla yatan 15-16 yaşlarındaki kızları gemiden alamayan annelerin acıklı feryatları henüz dinmemişken, lisede beraber okuyan kız-erkeklerin çocuk sahibi olmaları gazetelerde yer almaktadır."
"Avrupa Birliği Anayasal Haklar Bürosu’na göre AB’de yaşayan 15 yaşın üzerindeki her üç kadından biri yaşamında en az bir kez şu veya bu şekilde (fiziki veya sözlü) cinsel şiddete uğruyor. Bazı AB ülkelerinde bu oran yüzde 50’ye yaklaşıyor. Uluslararası Af Örgütü, Hollanda’da cinsel taciz ve tecavüze uğrayan kadın sayısının yılda 100 bini bulduğunu bildiriyor. Kovid-19 kapanma döneminde yardım kuruluşlarına başvuranların sayısına bakılınca cinsel taciz oranında Hollanda’da artış yüzde 60, Belçika’da ise yüzde 70. Ama polise kayıtlı tecavüz olaylarında artış ise yüzde 20. Mağdurlara destek kuruluşları, polis kayıtlarının görece azlığını, kadınların korkup başvurmamasına ve polisin başvuru sırasında kadını şikayetten caydırmaya çalışmasına bağlıyor. Hollanda Mağdurlara Yardım Fonu’na göre üniversite ve yüksek okullarda kız öğrencilerin yüzde 11’i eğitim döneminde tecavüz yaşamış ve çoğu şikayet etmeye cesaret edememiş durumda." (Ali Develioğlu, Aydınlık, 07.08.2022)
“Almanya'daki koalisyon hükümeti, hayvanlara tecavüzü yasaklamaya hazırlanıyor. Alman parlamentosundaki tarımla ilgili komite yeni bir düzenlemeyle, insanlarla hayvanların seks yapmasını "uygunsuz" olarak tanımlayacak. Bu kurala karşı gelenlere ağır para cezası verilecek. Belçika, Danimarka ve İsveç'te ise hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek ceza konusu değil.” (BBC, 28 Kasım 2012)
“Finlandiya’da ise hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek yasal. Avrupa’da daha düne kadar, yasal olmamasına rağmen bazı ülkelerde de halen hayvan “genelevleri” olduğunu biliyoruz.” (Bianet, 25 Kasım 2017) “Batı sapıklıkta sınır tanımıyor. Hayvanlarla cinsel ilişki yasallaşabilir. İspanya’da hayvanlarla cinsel ilişki (zoofili) yasallaşıyor. Milletvekillerinin bugün yeni bir Ceza Kanunu değişikliği taslağına son şeklini vermelerinin ardından İspanya'da zoofili yakında suç olmaktan çıkarılıyor.” (Baran, 20.02.2023) “Fransa'da gündem hayvan pornosu. Ülkede her ay 1,5 milyondan fazla hayvan porno içerikli video izleniyor. 10 binden fazla kişi de "hayvanlarla cinsel ilişki" ilanı içeren sitelere giriyor.” (Euro news, 01/02/2020) “Danimarka ve Norveç'te Hayvan Genelevleri Olduğu İddia Edildi. Danimarka ve Norveç'de Hayvanlara Tecavuz Yasal. Danimarka ve Norveç’teki yasal düzenlemeler, insanın hayvanla cinsel ilişkiye girmesiyle ilgili yasal hakları konusunda oldukça açık. Yasa böyle bir ilişkiye girmenin son derece yasal olduğunu, tek itirazın ilişkiye girilen hayvanın acı çekmesi olduğunu söylüyor. 24timer isimli Danimarka gazetesine göre, yasadaki bu ilginç boşluk insanların hayvanlarla seks yapmak için para ödediği bir iş dalının ortaya çıkmasına yol açtı. Danimarka’da hayvan genelevi işletenlerden birisi birçok müşterisinin başka ülkelerden geldiğini, bu hizmetten yararlanmak için uzun mesafeler katettiklerini söylüyor, “kendi ülkelerindense Danimarka’da hayvan seksi yaşamanın daha kolay olduğunu söylüyorlar bana.” Birçok müşterinin Almanya, Hollanda, İsveç ve Norveç’ten geldiğini belirtiliyor. Hayvanlara yönelik cinsel istismarlar Almanya’da yeniden yükselişte. hayvan genelevleri ülkenin birçok yerinde görülmeye başladı. Hayvan koruma yetkililerinden birisi hayvanları korumak için daha güçlü yasalara gerek olduğunu söylüyor.” (Onedio, 25.10.2014) “Almanya'da akıllara durgunluk veren sapkın yürüyüş. Almanya'da LGBT dayatmacılığının ardından Zoofili sapkınlığı çıktı. Bir grup sapkın hayvanlarla ilişki yaşamanın normal bir şey olduğunu savunmak için eylem düzenledi.” (Ulusal, 17.08.2022)
Avrupa'da uyuşturucu tüketiminde Hollanda ve İsviçre başı çekiyor. Avrupa'da yapılan bir araştırma, günlük ortalama esrar ve kokain tüketim miktarında Hollanda, Belçika ve İsviçre'nin ilk sıralarda yer aldığını gösterdi. (AA, 25.06.2021)
Ülkemin seküler kesimi şimdi tüm bunlardan da ‘Göçmen Müslüman’ kesimi suçlar!
Almanya'da bir grup, hayvanlarla cinsel ilişki özgürlüğü isterken, PKK terör örgütünün sözde Avrupa sorumlusu Senanik Öner de ahırda ata tecavüz ederken yakalanır. (haberler.com, 3 Mayıs 2024)
Cinsel Şiddet ve Cinsel Ayırımcılık Gözlemevi tarafından yapılan (12 Ekim 2020) araştırmada, Fransa'da 50’den fazla eğitim kuruluşunda 10 binden fazla öğrenci ile görüşüldü. Buna göre, yüzde 76’sı genç kız olmak üzere öğrencilerin yüzde 5’inin tecavüz yüzde 11’inin cinsel taciz mağduru olduğu belirlendi. World Population Review (WPR) adlı internet sitesinin raporuna göre 2023 yılında dünyada en çok tecavüz suçunun işlendiği ülkeler listesinde İsveç, Avustralya, Belçika, ABD, Birleşik Krallık ve Yeni Zelanda gibi ülkeler demokrasi ve insan haklarının sözde en gelişmiş olduğu ülkeler listenin başında yer alıyor. Tecavüz listesinde ilk sıralarda yer alan gelişmiş ülkelerin birçoğunda eşcinsel evliliklere devlet tarafından izin veriliyor. (Haber 7, 17.06.2023)
Fransa'da neredeyse her 3 kadından birinin tecavüze uğradığı belirtildi. Viavoice Enstitüsü tarafından HCEFH için yürütülen araştırmaya göre, ülkede cinsiyetçilik azalmazken kadınların yüzde 37'si rızası dışında cinsel ilişkiye zorlandı. Kadınların yüzde 80'i erkeklere göre daha kötü muamele gördüğünü belirtirken neredeyse üçte biri tecavüze uğradığını ifade etti. (İHA, 24.1.2023) Bu sayı 2018'de "Fransa'da her sekiz kadından biri tecavüze uğradı" şeklinde idi. (BBC, 24 Şubat 2018)
Sabah, 24 Şubat 1986
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansının 28 Avrupa Birliği üyesi ülkesinde, 42 bin kadınla yüz yüze gerçekleştirdiği raporda vahim duruma işaret ediyor. Araştırmanın sonuçlarına göre, her üç kadından biri, 15 yaşından itibaren fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Her 20 kadından 1’i ise tecavüze uğruyor. Araştırmada, kadınların yaygın biçimde istismara uğradığı ancak bunların çok azının kayıtlara geçtiği, aile içi şiddet vakalarının sadece yüzde 14’ünün ve diğer şiddet vakalarının ise sadece yüzde 13’ünün rapor edildiği belirtiliyor. Eşi veya partnerinin şiddetine maruz kalan kadınların %42’si hamileyken de şiddet görmektedir.” (Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (FRA), 2014) “Batı'da da eşitsizlik her alanda. Avrupa'daki kadınların yüzde 33'ü şiddet mağduru: Kadınlar dünyanın her yerinde büyük risk altında. Evlerinde bile güvende değiller. Her gün çok sayıda kadın şiddet ve tecavüze maruz kalıyor. Üstelik kendi evinde. Bu konuda yine Hollanda'dan dikkat çekici bir başka örnek: Hollandalı kadınların beşte biri evinde eşi ya da sevgilisinden şiddet görüyor. Her 10 kadından biri ise, tecavüze uğruyor. Araştırmaya göre şiddet en yoğun şekilde Kuzey Avrupa ülkelerinde görülüyor. Danimarka yüzde 52 oranıyla bu konuda en önde. Şiddet gören kadınların oranı Finlandiya'da yüzde 47, İsveç'te de yüzde 46. Şiddetin en az olduğu ülkeler ise, yüzde 20 oranıyla Polonya, Avusturya ve Hırvatistan. Almanya'da bu oran yüzde 35.” (BBC, 8 Mart 2015) Danimarka, 1969'da pornografiyi yasallaştırdı ve 1989'da uygulamaya koyan ilk ülke olduğu "medeni birliktelik" yasalarını 2012'de cinsiyetten bağımsız evlilikle değiştirdi ve aynı cinsiyetten evlilik törenlerinin Danimarka Kilisesi'nde düzenlenmesine izin verdi. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Danimarka) Sonuç yukarıda!
İngiltere'de bilinen 750 bin pedofili hastası var ve bu hastaların aynı uyuşturucu bağımlılarının rehabilite edildiği çeşitli merkezlerde rehabilite edilmesi amacıyla bazı STK'lar çalışma başlattılar. (3 Ağustos 2017) "Almanya'da çocuk pornografi materyali bulundurmak suç kapsamından çıkarıldı. “Pedofil yanlısı” aktivist grup, Almanya'nın çocuk pornosu bulundurmayı suç olmaktan çıkarmasını kutluyor." (reduxx.info 21.5.2024) Dünyanın ortak sorunu çocuk istismarı: Dünyada her yıl yaklaşık 40 milyon çocuğun istismara maruz kaldığı tahmin edilirken, ABD, İngiltere, Almanya, Rusya ve Hindistan gibi ülkelerde ciddi sayıda istismar vakasının yaşanması dikkati çekiyor. (AA, 27.04.2019)
Evlilik dışı doğumların oranı
İslam karşıtı materyalist sol zihniyetin hakim olduğu dönemlerde ülkemizde de durum benzer şekilde idi: 68 Nesli önderlerinden Gün Zileli’nin anılarından, materyalist örgütlerin ahlak anlayışı ve ideolojileri için yaptıkları takıyyelere birkaç örnek aktaralım: “FKF dans partileri düzenlemekte, şarapları katılımcılar yudumlamakta, pikapta ‘Batı parçaları’ çalmakta, kadın erkek dans etmektedir. Solcu öğrencileri burjuva eğlencesi ile karşılaşmak bazı solcuları rahatsız etmekte idi. Bunu bir üye, ‘köylü gençleri içinde yetiştikleri ‘muhafazakar ortamdan kurtarmaya’ hizmet ettiği’ için savunmaktaydı. (Gün Zileli, Yarılma, s. 203) Daha sonra aynı örgüt, muhafazakar güdüleri olan solcuları tahrik etmemek için yürüyüşlere katılan kız ve erkeklerin kol kola girmelerine izin vermemişti. (Yarılma, s. 214) Devrimci gençler, kız erkek ilişkilerinde sınır tanımıyor, bazen kızlar kürtaj oluyordu ama babasının kim olduğu da belli olmayacak kadar ilişkiler karışıktı. (Yarılma, s. 322) Cinsellik kız erkekler arasında serbestçe yaşanıyordu, bekalet denen şeye aldırmadan evlilik dışı ilişkiler yaygınlaşıyordu. Taşra kökenli gençlerin etkisiyle, ‘halkımız ne der?’ mantığı ile zamanla, bu evlilik dışı ilişki yaşayan gençler nikah dairesinin yolunu tutmaya başlar. (Yarılma, s. 390) Devrim gerçekleştiğinde kadınların süslenmesi makyaj yapması yasaklanacak, mutfaklar ve tuvaletler ortak olacak, her aileye sadece bir oda verilecek propagandasını yapılıyordu.” (Yarılma, s. 185) 80 öncesi Fransız Komünist partisi genel sekreteri olan ve eserleri Türkçeye de çevrilen ve daha sonra da Müslüman olan Garaudy, materyalist ideoloji olan sosyalizmi şöyle özetlemiştir: “Sosyalizm halka zulmeden, ülkeleri sömüren, terör yoluyla hegemonya kurma ve silahlanma yolunda Batının rakibidir” (Roger Garaudy, İslam'ın vadettikleri, s. 23) Zaten ülkemizde de dünyada da anti emperyalist olarak lanse edilen 68 kuşağının ortaya çıkışı, cinsellik ve esrar merkezli taleplerden kaynaklanmıştı: "Eylemler, "erkek öğrenci yurduna kız arkadaş sokabilme özgürlüğü" gibi cinsel taleplerle başlamış, birkaç gün içinde "goşistlerin" elinde siyasi bir kimlik kazanmıştı." (Engin Ardıç, 68 kuşağı balondur, Sabah, 17 Şubat 2013) “Batıda 1968 kültür devriminin sembolü olan esrar, Türkiye'deki devrimci gençlik hareketi içinde ‘ilk başlarda’ bir suç unsuru olarak görülüyordu.” (Yarılma, s. 240)
Hayvanlaşmanın sonu yoktur, LGBTI’ya eklenecek sıradaki harfler: Önce Z, sonra P olacak!
Almanya'da bir grup, hayvanlarla cinsel ilişki özgürlüğü istedi.
PKK terör örgütünün sözde Avrupa sorumlusu Senanik Öner, ahırda ata tecavüz ederken yakalandı. (haberler.com, 3 Mayıs 2024)
'Esfele safilin' olana dek, 'Bel hüm edal' yolculuğuna devam edenler! 1969'daki özgürlükten 2012'de sapıklığın dibine!
“Avrupa'da en çok uyuşturucu ölümü nerede? 2020 Avrupa Uyuşturucu Raporu, madde kullanımıyla mücadelede son durumu ortaya koyuyor. Buna göre İsveç, milyon nüfus başına en çok uyuşturucu kaynaklı ölümün görüldüğü ülke. Avrupa Uyuşturucu Raporu’na göre, İsveç milyon nüfus başına en çok uyuşturucu kaynaklı ölümü gören ülke. 2018'de 1 milyon kişi başına 81 kişi öldü. İngiltere için bu sayı 76. Finlandiya ve İrlanda, milyonda 72 ölümle üçüncü en yüksek ölüm oranına sahip ülkeler. Türkiye’de ise 12 kişi öldü.” (TRT Haber, 24.09.2020)
Önce eşcinsellik, sonra pedofili ve hayvanla sex…!
Hollanda'da pedofil partisi PNVD'nin engellenmesi için yapılan başvuru mahkeme tarafından reddedildi. Hollanda'da çocuklarla cinsel ilişki ve çocuk pornosunun serbest bırakılmasını savunan ‘Yardımseverlik’, Özgürlük ve Çeşitlilik Partisi'nin (PNVD) yeniden açılması, bu konudaki tartışma ve protestoları daha da artırdı. (BBC, 14 Kasım 2020; BBC, 26 Ekim 2020)
ABD’deki Hastalık Korunma Merkezi (CDC), 2009 yılında ortaya çıkan AİDS vakaların %61’inde hastaların homoseksüel olduğunu tespit etmiştir. Yine ABD’deki yıllık intiharların %50’sini de homoseksüeller oluşturmaktadır. Oysa ABD nüfusunun sadece %4’ünün homoseksüel olduğu hesap edilmektedir. Kuzey Amerika Erkek/Çocuk Aşk Derneği-NAMBLA adlı homoseksüel hakları için çalışan organizasyon, pedofiliyi kanunlarda suç olmaktan çıkartmak için çalışmaktadır. Bu dehşet vericidir, çünkü Los Angeles Polisi’nin çocuk tacizi vakalarında yaptığı çalışmaya göre 30.000 çocuk homoseksüeller tarafından cinsel tacize uğramıştır. Bugün 90.000 çocuk homoseksüel sözde çiftler tarafından evlat edinilmiştir.
ABD’de Demokratlar pedofiliyi yasallaştırmaya çalışıyor. ABD Demokrat Partisi içindeki bazı politikacılar pedofiliyi bir suç olarak değil, ‘değişmez bir cinsel yönelim’ olarak yeniden tanımlamaya çalışıyorlar. Minnesota Valisi Tim Walz’ı bu hareketin önde gelen isimlerinden biri olarak gösteriyor. (Harici, 26.08.2024) “ABD Başkan adayı Kamala Harris, başkan yardımcısı adaylığına Minnesota Valisi Tim Walz'u seçti." (Politik yol, 7.8.2024)
“Berlin'in göbeğinde seks filmleri ve aletleri satan bir mağazaya girdim ve ne yalan söylemeli, hayret ettim. Camekanını erotik fotoğrafların süslediği mağazanın girişi muşamba perdelerle gizlenmiş. İçerde süpermarketi andıran geniş bir alan ve o alana yerleştirilmiş düzenli raflar var... Daha önce "seks shop" gezmiş olanlar için tanıdık manzara... Beni hayrete düşüren bu değil: Moda olan seks filmleri... Girişte en öne konulan DVD'lerin konusu neydi biliyor musunuz? Pislik yedirme! Bu, çoktandır böyle ise, mevzuu bilenler cehaletimi bağışlasın; ama ben eskiden tezgah altında "meraklısına" sunulan bu tür fantezilerin bunca popüler hale geldiğini bilmiyordum. DVD'lerin kapağında, ortalarına yatırdıkları kadının ağzına işeyen erkeklerin, hemcinsinin ağzına kusan kadınların, birbirlerinin vücuduna sıvadıkları ("havyar" diye adlandırılan) dışkıyı teninden yalayan grupların fotoğrafları vardı. Ahlakçılık taslamak istemem; herkesin zevki kendine... Sadece "ilginç"in yerini "iğrenç"in aldığına, "müstehcen"in tahtına "müstekreh"in oturduğuna dikkatinizi çekerim. 70'lerin pornolarındaki türden seks tamamen gözden düşmüş. Yatak odalarının yeni gözdeleri şunlar: Şişmanlarla, cücelerle, hamilelerle, yaşlılarla seks, çocuklara tecavüz içeren Japon çizgi filmleri. Atlar ve köpeklerle çiftleşme. İşkence yaparak ırza geçme.” (Can Dündar, Milliyet, 09 Ağustos 2006)
Hem ateist hem katil seviciler!
Batıda sadece manevi temizlik değil, maddi temizlikte yok!
“Dini nedenlerden dolayı su, hijyen ve temizlik Müslümanlar için hep Hristiyanlardan daha önemli olmuştur. Doğu dinlerinde kişisel temizliğe verilen büyük bir önem vardır.” (Jack Goody, Avrupa'da İslam Damgası, s. 83) "Bir kişilik helalar muhtemelen Haçlı seferlerinin Batıya öğrettikleri arasındadır." (Will Durant, The Age of Faith, s. 612)
Avrupa’nın en bilinen saraylarından olan Fontainebleau ve Versailles (yapım tarihi 1668), içine tuvalet konulmadan inşa edilmişti. Mark Kemmerich’in “Tarihteki Garip Olaylar” isimli kitabında, bu konuda şunlar anlatılır: “Paris’te (Ondördüncü Louis) zamanında hiç kimse sokakta giderken tepesine pis bir şey dökülmeyeceğinden emin olamazdı. Her an bir pencere açılarak süratle söylenen bir (Gare L’eau) seslenişinden sonra bir lazımlık veya leğen muhteviyatı aktarılırdı. Şehrin hiçbir sokağında bundan ve korkunç bir kokudan kurtulmak mümkün değildi. (Üçüncü Henri) biraz titizlenmiş ve 1587 senesi ağustosunda bir tebliğ ile her sabah kendisi kalkmadan önce, bahçedeki ve salonlardaki bütün pisliklerin temizlenmesini emretmişti. Dr. A. Brager’in, 1836’da basılan “Neu Annees a Constantinople” adlı eserinde de şunlar kayıtlıdır: “Türkler’de yıkanma işi hayrete değer. Bugün bir Avrupalı, en fakir bir Türk köylüsü kadar temizlik kurallarına uymaz. XII. yüzyılın ortalarına kadar Paris’in ne derece pis bir şehir olduğunu herkes bilir. O zamandan beri, bu konuda ilerlemekle övünürüz ama, Türklerin bugünkü temizlik seviyesine gelmemiz için daha en az elli yıla ihtiyacımız vardır.”
Peki, günümüzde durum ne?
“2022 Katar Dünya Kupası sona erdi. Futbol keyfini sonuna kadar yaşayan taraftarlardan bazıları ise farklı bir deneyimle ülkesine dönecek. Hırvat bir taraftar, Katar'da tanıştığı taharet musluğuna olan hayranlığını gizleyemedi. Hırvatistan'da hayli ünlü olan David Vujanic, attığı tweet'te taharet musluğunu çok beğendiğini söyleyerek, "Katar'da 1 aydır tuvalet su pompalama şeyini (taharet musluğu) kullanıyorum. İngiltere'de/Avrupa'da sadece tuvalet kağıdı kullandığımız için kesinlikle dehşete düştüm. Bu şimdiye kadarki en iyi şey adamım. Popom bu durumdan çok memnun" dedi.” (Posta, 19 Aralık 2022) “Dünya Tuvalet Günü - Dünyayı bölen tartışma: Yıkayarak mı, silerek mi temizlenmeli? Çok sayıda Batı ülkesinde, tuvalette temizlenme yönteminin, yıkanmak yerine silinmek olması dünyanın birçok yerindekileri hayrete düşürüyor. Tuvalette suyla temizlenmeyi tercih edenler şu soruyu soruyor: "Elinize bulaşan çikolatalı pudingi sadece peçeteyle mi temizlerdiniz?” (BBC,19 Kasım 2019)
'Elini tuvaletten sonra yıkar mısın?' sorusuna en çok 'evet' cevabı veren 2 ülke Müslüman.
Dinden bağımsız ahlak, olabilir mi, ona ahlak denir mi? Batı kaynaklı, evliliği uzatma formülü! Hürriyet, Cezmi Ersöz ile söyleşi, 4.11.2018:
Avrupa'daki birçok ülke tuvalet çıkışlarında el yıkama konusunda sınıfta kaldı! (Habertürk, 04.03.2020) Çok sayıda Batı ülkesinde, tuvalette temizlenme yönteminin, yıkanmak yerine silinmek olması dünyanın birçok yerindekileri hayrete düşürüyor. (BBC, 19.11.2019) Avrupa ülkelerinde tuvaletten sonra el yıkama alışkanlığı oranı: Türkiye % 94 Bosna %90 İng %85 Almanya % 78 İsveç % 78 Polonya % 68 Fransa % 62 İtalya %57. (Gallup, 2015) Gallup International 2015 tarihli araştırmasında 63 ülkenin hijyen haritasını çıkardı. Araştırmaya göre, dünyada tuvaletten sonra ellerini sabunla yıkayanların oranının en yüksek olduğu ülke Suudi Arabistan. Türkiye 63 ülke arasında 6. sırada yer alıyor. Araştırma sonuçları, Balkanlar ve Türkiye’de el yıkama alışkanlığının diğer Avrupa ülkelerine oranla yüksek olduğunu gösteriyor. Avrupa'da tuvaletten sonra elini sabunla en çok yıkayan ülkeler sıralamasında Bosna Hersek yüzde 96 ile listenin başında yer alıyor. Bosna Hersek'i yüzde 94'lük bir oranla Türkiye ve yüzde 85'le Kosova izliyor. Hollanda’daysa bu oranın yüzde 50 olduğu görülüyor. Hollandalıların tuvaletten sonra elini yıkama alışkanlığının diğer Avrupa ülkelerine göre daha az olduğu dikkat çekiyor. Tuvaletten sonra elini yıkama alışkanlığının zayıf olduğu diğer Avrupa ülkeleri yüzde 57 ile İtalya, ve yüzde 60’ın biraz üstünde olan İspanya, Fransa ile Rusya. (Euro News, 10/03/2020)
Dinden bağımsız ahlak, olabilir mi, ona ahlak denir mi? Buyrun Batı kaynaklı, evliliği uzatma formülü: Yazar Cezmi Ersöz’ün yeni kitabı okuruyla buluştu. Cezmi Ersöz kitabında, swinger (eş değiştirme) ilişkilerin evliliğin ömrünü uzatabileceğini iddia etti. Kitaptaki çift, sık sık aralarına farklı cinsel yönelimlerden (kadın, gay, travesti) partnerler alarak grup seks yapıyor. “Grup sekse dahil oldum. Zaman zaman buna benzer deneyimlerim oldu. Yaşamasaydım zaten yazamazdım. Türkiye cinsellikte çağ atladı. Sosyal medyada yaşananlar da büyük etken. Swinger (eş değiştirme) ilişkiler; her yerde barları var. Özellikle eğitim seviyesi yüksek eşler hafta sonları o tip yerlere gidiyorlar. Bence sorun yok. Eşler buna müsaitse, “bu tip ilişkiler evliliğin ömrünü uzatabilir.” Türkiye halkı sevişmeyi bilmiyor. Yüzyıllardır bilinçaltımıza kazınan tabular ve köklü önyargılar var. Erkekler hâlâ kadınları ikiye ayırıyor: Sevişilecek kadınlar ve evlenilecek kadınlar.” (Hürriyet, Cezmi Ersöz ile söyleşi, 4.11.2018)
“Almanya'da 350'den fazla kişinin katıldığı swinger (eş değiştirme) partisinde ısıtma sistemi bozuldu. Çevreye yayılan karbonmonoksitten zehirlenen 11 kişi hastanelik oldu.” (Haberler.com, 3.11.2019) “Danimarka'da bir gazetecinin swinger kulübünde seks yaptığı sırada söyleşi yapması Avrupa'da gazetecilik etiği konusunda tartışma yarattı.” (T24, 5.6.2021) “Fransa'nın güneyinde eş değiştirmek isteyenlere özel Le Diamant Noir adında bir kamp kuruldu.” (Hürriyet, 3.5.2017) “ABD'nin Louisiana ayeletine bağlı New Orleans'ta oldukça sıradışı bir eylem gerçekleşiyor. ABD'nin New Orleans kentinde binden fazla çift dünyanın en büyük swinger partisine katılmak için buluştu.” (Hürriyet, 13.07.2017)
“İsveç Liberal Partisi Gençlik Kolları Başkanı Cecilia Johnsson, “Genel ahlak kurallarını sevmiyoruz” diyerek ensest ve nekrofilinin yasallaştırılması için önerge verdi.” (Sputnik News 23.02.2016) “İsveç‘te bir parti nekrofilinin (Ölü sevici) ve ensestin yasallaşmasını istedi İsveç Liberal Partisi’nin gençlik kolları nekrofili ve ensestin yasallaştırılması yönünde hareket başlattı. Partinin gençlik kolu sadece sıradışı ve iğrenç göründüğü için bir cinsel eğilimin yasaklanamayacağını savunuyor. Grup yaşı 15’in üzerindeki kardeşlerin iki tarafın da rızası bulunduğu durumda cinsel ilişkiye girebilmesinin ve aynı zamanda eğer ölmeden önce yazılı bir izin alınmışsa cesetle seks yapılabilmesinin yasallaştırılmasını talep ediyor.” (Euro News 26/02/2016)
Tüm bunlar doğal din savunucuları, din karşıtı, evrimci çevrelerin ahlak anlayışlarını ve seviyelerini gösteren örneklerdir. Devam edelim.
Batıda kadına şiddet
“Avrupa'da kadına karşı şiddetle ilgili olarak yapılan en kapsamlı anketin sonuçları dehşet verici. Avrupalı kadınların üçte birden fazlası 15 yaşından itibaren fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyor. Çocukken şiddet gördüklerini söyleyenlerin oranı da aşağı yukarı aynı; yüzde 12'yse (yarısı tanıdıkları erkekler tarafından olmak üzere) çocukken cinsel istismara uğradığını söylüyor. İstatistiklerden belki de en üzücü olan, partneri tarafından ‘istismara uğrayan kadınların ancak yüzde 14 gibi küçük bir bölümünün polise haber’ vermesi. Partneri olmayan kişiler tarafından istismara uğrayanlarınsa ‘yüzde 13'ü şikayette’ bulunmuş. Yani şiddetin en kötüsü açığa çıkmıyor ve cezasız kalıyor. Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı'nın yaptığı anket, türünün ilk örneği. Birliğe üye 28 ülkede 42 bin kadına sorular soruldu. Verilen cevaplar, kadına karşı şiddetin aile ve toplum hayatına ne kadar kök salmış olduğunu gösteriyor. Cinsiyet eşitliği bakımından uzun bir geçmişe sahip olan İskandinav ülkeleri, ilginçtir ki kadına karşı en çok şiddetin bildirildiği ülkeler. Danimarkalı kadınların yarıdan biraz fazlası fiziksel veya cinsel istismara uğradığını söylemiş. Bu oran Finlandiya'da yüzde 47, İsveç'te yüzde 46. Fransa'yla İngiltere'deyse bu oran yüzde 44. (Hürriyet, 5 Mar 2014) Kadına şiddet sadece Türkiye'de mi? Kesinlikle hayır. Üstelik ‘gelişmiş ülkelerde daha çok.’ Çünkü gelişmiş ülkelerde kadının ekonomik özgürlüğü daha çok ve sesi daha gür çıkıyor. Bununla baş edemeyen erkek de dövüyor. Avrupa'da 42 bin kadınla araştırma yapıldı. Araştırmaya göre her 10 kadından biri, 15 yaşından bu yana bir tür cinsel taciz kurbanı olduğu her 20 kadından birinin tecavüze uğradığı belirlendi. Bu kadınların yüzde 22'sinin eşleri tarafından şiddete maruz bırakıldığı, ‘yüzde 67'sinin ise bunu polise bildirmediği’ belirlendi. Kadına yönelik şiddetin en yüksek olduğu ülkeler de, 'cinsiyet eşitliğini' en çok savunanlar oldu.” (6.3.2016 tarihli basından) İskandinav Paradoksu: Kadına Yönelik Şiddet Rakamlarında İskandinavya Ön Sıralarda. Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından örnek alınacak olan Kuzey Avrupa ülkelerinde kadına yönelik şiddetin diğerlerine nazaran fazla olmasına “Kuzeyin Paradoksu” deniyor. Örneğin, bu olguyu incelemek üzere geçen yıl yapılan bir araştırmada, İsveç ve İspanya karşılaştırıldı. İsveç’te, hem cinsel şiddet hem de fiziksel şiddet oranlarının İspanya’dan oldukça fazla olduğu görüldü. Buna göre, “Fiziksel şiddet söz konusu olduğunda, İsveçli bir kadının İspanyalı bir kadına nazaran partnerinden şiddet görme ihtimali %80.7 daha fazla, bu rakam cinsel şiddette %96.1.” Oysa İsveç, İspanya’ya göre Avrupa Toplumsal Eşitlik Endeksine göre 14 puan ileride. 2014 yılında gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, Danimarka’da kadınların %52’si geçmişte şiddete maruz kaldığını ifade ederken, Finlandiya’da bu rakam %47, İsveç’te ise %46. 2016 yılında yayımlanan başka bir araştırmada da bu ülkelerde kadınların erkek partnerleri tarafından daha çok şiddete uğradığı saptanmıştı. Yine aynı araştırmada, kadınların yaşam boyu partnerleri tarafından şiddete maruz kalma yaygınlığı, Avrupa Birliği ortalaması yüzde 22 iken, Danimarka’nın ortalaması % 32, Finlandiya’nın % 30 ve İsveç’in % 28. Partnerleri dışında kadınları şiddete maruz kalma oranları da bu ülkelerde Avrupa ortalamasının üzerinde. (Öznur Karakaş, terrabayt.com, 31 Aralık 2019) Kadın hakları ve cinsiyet eşitliğinde dünya sıralamasında önde geldiği düşünülen İskandinav ülkelerinde kadınlara yönelik cinsel saldırı vakalarının her geçen gün arttığı bildirildi. Vikinglerin ana vatanı Norveç'te yetkililer, tecavüz ve diğer cinsel şiddet suçlarının önüne geçmek konusunda yeterli önlem alamamakla eleştiriliyor; Danimarka'da ise tecavüz vakalarının büyük çoğunluğu polise bildirilmiyor. Bölgede cinsel taciz ve tecavüz konusunda en kötü nama sahip ülke, 2020'de kişi başına düşen gayri safi milli hasılası yaklaşık 52 bin dolar olan İsveç. Avrupa Birliği istatistik kurumu Eurostat verilerine göre, 2013- 2017 yıllarında Avrupa'da en çok tecavüz vakasının görüldüğü ülkeler listesinde İsveç ilk sırada yer aldı. Danimarka'da da tecavüz vakalarının büyük bölümünün polise bildirilmediği, şikayet üzerine kovuşturma başlatılması veya mahkumiyet kararı olasılığının çok düşük olduğu belirtiliyor. (Sabah, 12.10.2021) “Avrupa Birliği'nde (AB) her 3 kadından birinin fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığı bildirildi.” (NTV, 09.05.2023) “Her dört kadından birinin aile içi şiddet gördüğü tahmin edilen İngiltere’de her hafta iki kadın mevcut ya da eski eşlerinin cinayetine kurban gidiyor.” (Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Yıl 4, Sayı 46, Temmuz, 2012)
Modern çağın hahamı ateist eşcinsel Hariri ve laik ahlak teorisi
“Mesela, cinsellikle ilgili tutumları düşünün. Laik insanlar tecavüz, eşcinsellik, hayvanlarla cinsel ilişkiye girilmesi ve ensesti uygun bulup bulmadıklarına nasıl karar verir? Duyguları masaya yatırarak. Tecavüz, ilahi bir emre aykırı olduğundan değil ama insanlara zarar verdiğinden elbette ahlaklı değil. Oysa birbirini seven iki erkek arasındaki ilişkide kimse zarar görmediğinden yasaklanmasına gerek yok.” (Yuval Noah Harari, 21. Yüzyıl İçin 21 Ders, s. 193)
Bilimi kendine din edinen ve evrimsel bakış açısı ile olayları değerlendirilen Hariri’ye hatırlatmak isteriz. Din zaten insanlara zararı olan şeyleri yasaklayan kurumun adıdır. Birbirini seven olarak ileri sürdüğü eşcinsel evliliklerin insanlık geleceğini nasıl tehlikeye sokacağını, insan neslini yok edecek bir birliktelik olduğunu görmüyor mu acaba bu ünlü yazar? Eşcinselliğin insanların iyiliğine olduğunu ileri süren Hariri, hayvanlarla cinsel ilişkinin insanların iyiliğine olmadığını ne ile temellendirmektedir acaba? Hayvanları insanlardan çok seven (!) insanlar var! Ensest ilişkinin psikolojisine iyi geldiğini iddia eden bir insana ne cevap vermeyi düşünür Hariri? 'Sapiens ruhunun gelişmesi' teorisi ne kadar bilimsel ve ispat edilebilir bir iddiadır? Detay için, ‘İslami emiler yasaklar ve hümanizm’, ‘Eşcinsellik, gen/hormon ve İslam’ adlı yazılarımıza bakılabilir.
Mehtap Zengin intihar videosu ile şok etti! Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak intihar eden Trans Mehtap Zengin herkesi şok etti. 24 yaşında olan Mehtap Zengin'in intihar öncesi çektiği video ve vasiyeti herkesi duygulandırdı. İşte Mehtap Zengin'in o satırları. (Milliyet, 06.01.2015) Mehmet Pişkin'in intihar videosu gündemi sarstı! DTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduğu öğrenilen Mehmet Pişkin’in bilgisayar yazılımcısı olduğu ve özel bir şirkette yöneticilik yaptığı belirtildi.“Herhangi bir dini inancım yok. Gömülmek istemiyorum. Bir kadavra yapsınlar, bilimsel araştırmalara versinler bedenimi. Çocuklar iskeletimle oynasın. Olmadı balıklara atsınlar. Ama mezar istemiyorum.” (Milliyet,19.10.2014) Mehmet Pişkin intihar videosu çekip kendini asmıştı. 15 dakikalık intihar videosunda neden kendini astığını da anlatmıştı. Videodaki 'Hiçbir dini inancım yok. Allah’a da inanmıyorum' ifadelerinden Pişkin'in ateist olduğu anlaşılmıştı. Evcimik ile çektirdiği fotoğrafta ise Pişkin, ‘Eşcinsel hareketi’ olarak adlandırılan LGBT (lezbiyen, gay, biseksüel, transgender) hareketinin sembolü olan flamayı elinde tutarken görülüyor. (Yeni Akit, 17.10.2014) Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnanç eksikliği ümitsizliğe düşürür ve insanları bir çıkmaza doğru sürükler.” (Doğru Haber, 12.11.2019) Türkiye Aile Meclisi Başkanvekili Prof. Dr. Sefa Saygılı: Ateizm depresyona intihara sürüklüyor! Gençlerde intihar dindarlığın değil ateizmin sorunudur! İnançlı insanlarda intihar düşüktür. (istanbultimes.com.tr, 17.01.2022) Ateistlerde intihar oranları, dine inananlara kıyasla çok daha yüksektir. Bir ateist, inançsızlığıyla hayatını hayvaniyet makamına indirmiş oluyor. Böyle bir hayat da insanı tatmin etmeyeceği için insan intiharı çare olarak görür. (Şemseddin Çakır, Yeni Asya, 25 Şubat 2022) “Din intihar riskine karşı koruyucu bir faktördür.” (A. Yapıcı, Rııh Sağlığı ve Din, s. 153)
Ateist yazar Staks Rosch: “İntihar ateizmin problemidir. Depresyon, ateist topluluk içinde daha ciddi bir sorundur ve depresyon çok sık olarak intihara yol açmıştır. Bu, birçok ateist arkadaşımın genellikle kabul etmekten hoşlanmadığı bir şey ama bu doğru. Doğaüstü bir tanrı olmadan anlamlı bir hayat yaşamak ne demektir? Yaşamak için bir ahiret olmadan, yaşamın amacı nedir? Bir önceki makalede söylediğim gibi, ölen ya da büyük ihtimalle intihar eden arkadaşlarım oldu. O yazıdan beri, canına kıyan daha fazla ateist tanıyorum. Bir odada üç ateist bir araya geliyorsa ve onları bölen küçük bir sorun çıkması çok uzun sürmeyecektir.” (Staks Rosch, Atheism Has a Suicide Problem, huffpost.com/entry/atheism-has-a-suicide-problem_b_5a2a902ee4b022ec613b812b, 8 Aralık 2017) Staks Rosch’un 11 Ekim 2012 tarihli diğer yazısı: “Ateizmin bir intihar sorunu var. Bunu kabul etmek istemesek de gerçektir. Ateist topluluğunda depresyon ve intihar sorunu vardır.” (skepticink.com/dangeroustalk/2012/10/11/atheism-has-a-suicide-problem)
Ateist neden yapsın, yapınca neden duyurmasın?!
Kanada'da belediye otobüsünde çıplak ayaklı bir adama, ayakkabı ve çoraplarını veren müslüman, ülkenin en popüler isimlerinden biri haline geldi. Vancouver'da bir otobüsteki evsiz olduğu belirtilen Kanadalı yolcu, hava yağışlı olmasına rağmen ayakkabısı ve çorabı olmadığı için çıplak ayakla seyahat ediyordu. Ayağına poşet geçiren Kanadalıyı gören 27 yaşındaki müslüman olaya müdahale etti. Ayakkabısıyla çorabını çıkarıp, çıplak ayaklı adama verdi. Otobüs şoförü o anları fotoğrafladı. Müslüman adam bu kez kendisi yalınayak kalmasına rağmen otobüsten indi ve çıplak ayakla yağmur altında yürüdü. (Takvim, 28.4.2014)
Süper kahraman Bzeek’in yolu. Los Angeles’ta yaşayan ve ölmek üzere olan kimsesiz çocukları evlat edinen Muhammed Bzeek’in belgeselini çeken yönetmen Ensar Altay: Süper kahraman olabilmek için çok büyük güçleriniz olmasına gerek yok; İyi bir Müslüman olmak yeter. Muhammed Bzeek 63 yaşında. 1978’de Libya’dan ABD’ye göç etti. Los Angeles’ta ölmek üzere olan çocukları evlat edinmeye başladı. Evlatlık aldığı 80 çocuğun 10’unu kaybetti. Medyada haberleri çıkmaya başlayınca, çevresinin Bzeek’ten haberi olmaya başladı. Onların ‘’Neden bize söylemedin’ serzenizlerine karşın Bzeek’in verdiği cevap manidar ‘Müslüman yaptığı iyiliği anlatmaz. Kimseden teşekkür beklemiyorum, beni ödüllendirirse ancak Allah ödüllendirir.” (Star, 19 Şubat 2018)
Ateist, materyalist, natüralist neden iade etsin?! Onların ‘kul hakkı, helal, haram para, Allah rızası’ gibi kavramlara alternatif bir teorileri var mıdır?
Suriyeli sığınmacı çöpte bulduğu altınları polise teslim etti. Adıyaman’da, geçimini çöplerden hurda toplayarak sağlayan Suriyeli, çöpte bulduğu altınları polis ekiplerine teslim etti. Maddi durumlarının kötü olmasına rağmen helal lokma peşinde olduklarını söyleyen Suriyeli Yahya El Recco, "Bizim aklımıza hiç almak saklamak gelmedi, çünkü günah. Bizler helalli arıyoruz." dedi. (AA, 03.01.2018) Suriyeli kağıt toplayıcısı kolilerden çıkan 100 bin liralık altını kuyumcuya teslim etti. Niğde'de bir kuyumcunun boşaltarak dükkan önüne koydukları kolileri verdikleri Suriyeli kağıt toplayıcısı, ayıklama yaparken tabla içinde yaklaşık 100 bin lira değerinde altın ve pırlanta yüzük buldu. Kağıt toplayıcısı, gece kolileri aldığı kuyumcu dükkanına giderek altınları teslim etti. (Yeni Şafak, 17/06/2022) Almanya’da bulduğu 557 bin euroyu sahibine veren Türk. Almanya'da ölen bir kişinin evinde bulduğu 557 bin euroyu mirasçısına veren Hüseyin Ersoy, “Emaneti sahibine teslim edince kuşlar gibi hafifledim” ifadelerini kullanarak, “Kul hakkı yemek Allah kimseye nasip etmesin” dedi. (CNN Türk, 24.06.2022) Helal para Erciş'ten döndü. Depremden hemen sonra tüm Türkiye gibi yardıma koşan yazar Cemil Metin, eşiyle evindeki battaniye ve nevresimleri paket yapıp belediyeye verdi. Ancak içinde kitabını basmak için biriktirdiği 5 bin lira da vardı. İşte o para büyük bir insanlık örneği gösteren depremzede tarafından iade edildi. Yazar Metin, “Müslümanlar arasındaki kardeşliği yazarken, bizzat bunu yaşamam Allah'ın bir lütfudur” dedi. (Yeni Şafak, 1/11/2011) Güngören Belediyesi'nde temizlik işçisi olan Adem Cevahir, dün çalıştığı sırada Güngören’de yol ortasında içinde 500 bin lira olan bir cüzdan buldu. Bulduktan sonra neye uğradığını şaşırdığını ifade eden Cevahir, hemen polisi aradığını ardından cüzdan sahibine ulaşarak parayı kuruşu kuruşuna teslim ettiklerini söyledi. Cevahir, “Çünkü onu harcasam haram para. Haram paranın acısı elbet bir yerden çıkar. Ayrıca cüzdan sahibi iş adamıymış ve yapması gereken ödemeleri varmış. Çok dua etti, ne mutlu ki duasını aldım.” dedi. (DHA, 16.10.2021) Bolu'da, eczacılık yapan Musa Emre Yılmaz'ın bankaya giderken düşürdüğü 22 bin 500 TL'yi bulan İmam Ziyaittin Güney, parayı zabıtaya teslim ederek örnek bir davranış sergiledi. (Habertürk, 16 Mayıs 2013) Temizlik işçisinden insanlık dersi. Adana'nın Kozan İlçesi belediyesinde temizlik işçisi olarak çalışan Beyti Topçu, sokakta bulduğu 940 lirayı sahibine teslim etti. Parayı bulduktan bir gün sonra Temizlik İşleri Müdürü Mustafa Bayrak'a, "Yolda para buldum. Çocuklarımın boğazına haram girmesin, sahibini bulup verelim" diyerek teslim etti. (Habertürk, 06.12.2012) Bulduğu parayı sahibine teslim etti. Gaziantep’te ev hanımı Suna Derici bulduğu 300 lirayı sahibine teslim etti. “Çocuklarıma haram yedirmem” dedi. (Sondakika.com, 27.4.2013) İmam Hatipli Öğrenciler Bankamatik Önünde Buldukları Parayı Polise Teslim Etti. Bursa'nın İnegöl ilçesinde, ATM'de para bulan İmam Hatip Lisesi öğrencileri, parayı emniyet ekiplerine teslim etti. (Haberler.com, 20 Mart 2013) 1 milyon TL’lik ders! Kütahya’da emekli Ahmet Karadağ poşet içinde bulduğu 1 milyon TL’yi sahibine teslim etti. Kütahya’nın Simav ilçesinde yaşayan SGK emeklisi Ahmet Karadağ, perşembe akşam namaz kıldığı camiden evine dönerken yerde siyah bir poşet buldu. Poşetin içinde TL, dolar, euro ve bir cep telefonu olduğunu gören Karadağ, ertesi gün poşeti yanına alarak Simav Belediyesi’ne gitti. (Milliyet, 24.11.2013) 3 aydır maaş alamayan temizlik işçisinden insanlık dersi. Elazığ Belediyesi'nnini taşeron firmasında temizlik işçisi olarak asgari ücretle çalışan ve 3 aydır maaş alamayan 48 yaşındaki Doğan Güneş, çöp toplarken bulduğu bir cüzdan içindeki 250 lirayı götürüp polise teslim etti. "Eşim para bulup eve getirmişti. Ben ona bu para haram biz yiyemeyiz, sen onu götür polise ver dedim. Biz yoksuluz ama haram para yemeyiz" dedi. (Milliyet, 04.03.2013) Afyonkarahisar’da duyarlı vatandaş, yolda bulduğu çantanın içerisindeki 65 bin lirayı sahibine teslim etti. Parayı bulan Kadir Görgülü, "Allah belki bizi de bir sıkıntıdan kurtarır. Haram para yemeyi Allah nasip etmesin" dedi. (İHA, 07 Ocak 2012) Yolu süpürürken 1,5 kilogram altın buldu Temizlik işçisi Abuzer Çelik, yolu süpürürken bulduğu 1,5 kilogram altın yüzüğü polise teslim etti. Çelik, gazetecilere, "Sahibini bilmediğim için altınları polis memuruna verdim. Haram mal olduğu için teslim ettim, haram yemem. 6 çocuğum var, zengin bir insan da değilim, haram mal olduğu için teslim ettim" dedi. (AA, 22.05.2014) Aldığı hurda sobadan 100 çeyrek altın çıktı. Burdur'da hurdacılık yapan Öztürk, kullanılmayan sobadan çıkan 100 çeyrek altını, "Bize haram mal yaramaz, biz çoluğumuza çocuğumuza haram yedirmeyiz." diyerek sahibine teslim etti. Öztürk, altınları eksiksiz sahibine teslim etti. (AA, 13.04.2018) İçinde 20 bin lira olan çantayı sahibine teslim etti: 'Cebimde hiç para yoktu, Allah haram yedirtmesin' dedi. (Spurnik, 15.06.2020) Van'ın Özalp ilçesinde yaşayan Hekim Alkan'ın yerde bulduğu çantadan yarım milyondan fazla döviz ve Türk Lirası çıktı. "Bu para bana haram" diyen Alkan, çantanın sahibini bularak paraları teslim etti. (Yeni Şafak, 5.9.2022) Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesinde 18 yaşındaki bir öğrenci, staj yaptığı iş yerine giderken yerde bulduğu parayı, haram olduğu düşüncesiyle sahibini araştırıp buldu ve kendisine teslim ederek örneklik teşkil etti. (Hilvan TV, 21.2.2017) Aydın’ın Söke ilçesinde, banka hesabına yanlışlıkla 29 bin lira yatırıldığını fark eden 45 yaşındaki işçi parayı sahibine iade etti. Bir fırında çalışan üç çocuk babası Serkan Yirmibeşoğlu, "Paraya ihtiyacım var ama mayamızda haram yemek yok." dedi. (Diken, 23/07/2020) İzmir’in yaşayan 42 yaşındaki temizlik işçisi Özkan Aydik’ın hesabına yanlışlıkla 23 milyon TL yatırıldı. Mobil bankacılık uygulamasında hesabında 23 milyon lira olduğunu gören Aydik büyük şaşkınlık yaşadı. Aydik parayı bankaya iade etti. “Bankanın yolunu tuttum ve durumu izah ettim. Birkaç telefon görüşmesi yaptılar ve daha sonra ben gelen paranın tamamını, haram para olduğu için bankaya iade ettim” dedi. (Sabah, 26.10.2024) Sonuncu da benden. Yaşadığım şehirde bir kardeşimiz, bulduğunun sahibini aramak için bir de ilan veriyor!
“Müslümanlar, Medain şehrini fethettikleri zaman bütün ganimetleri topladılar. Bir adam, küçük bir küp altın getirip memura verdi. Müslümanlar, 'elimizdeki eşyalar bunun diğerine ulaşmaz, şimdiye kadar böylesini hiç görmedik.' dediklerinde adam, 'Allah'a yemin ederim ki, ‘Allah korkusu olmasaydı’ bu küpü size getirmezdim.' dedi. 'Sen kimsin?' dediler. 'Allah'a yemin ederim ki, ‘sizler ve başkaları beni sevsinler diye kim olduğumu söylemeyeceğim.’ Ancak şu kadarını belirteyim ki ‘ben, Allah'a hamd eden ve mükafatını ondan bekleyen’ bir kulum.” (Taberi, IV/16)
Bu arada sadece Mihrişah Sultan İmarethanesi’nin 228 yıldır yüzlerce insana günde iki öğün yemek verdiğini hatırlatalım! (Yeni Şafak, 2/08/2020; Fikriyat, 2/08/2020)
Yine ilginçtir, özellikle bizzat takip ettim; Deprem gibi ulusal felaketlerde dini vakıf ve derneklerin hem sahada hem maddi destek anlamında canhıraş çalışmalarda yer aldığı bir sırada, ateist derneklerde hiç bir faaliyet gözlemleyemedim! Ateizm derneğinin Maraş depremlerinden sonraki bir haftalık (7-13 Şubat) paylaşımlarının ekran görüntüsü aşağıdadır. Bir tane bile yardım yaptıklarına dair tek bir haberi yok! Sosyal medyada sadece haber paylaşıp, Retweet yaptılar, tabii bu arada bir tane dindarlara saldıran haberi araya sıkıştırmayı da ihmal etmediler!
Ateist örgütlerden ses çıkmazken, İslami hassasiyeti olan kurumlar hem sahada insan kurtarırken hem de ahlak nasıl olur örnek teşkil etmişlerdir! Mesela, “Maraş depremi, İHH” şeklinde sanalda bir aratma yapmaları yeterli olacaktır!
(ihh.org.tr/public/publish/0/172/kahramanmaras-depremi-afet-yonetimi-raporu---w.pdf)
12.2.2023
Din, Yardımlaşmanın maddi menfaatten uzak ve devamlı olmasını sağlar.
Din; zor anda yapılan gayri ihtiyari eylemlerden bile vicdanı hesaba çektirir! Pozitivist bir evrimcinin bu ruh halini anlamasına ise imkan yoktur! Deprem bölgesinde ayakkabısı olmadığı için mağazadan ayakkabı alan genç gözyaşlarına boğuldu. Genç ağlayarak aldığın ayakkabının günah olup olmadığını sordu. “Depremzede bir genç "Abi ayaklarım yalındı. Ayakkabı aldım. Sahibi bir şey der mi. Günah olur mu?" diyerek gözyaşı döktü.” (Yeni Şafak, 12/02/2023)
Din, insanları iyilik yapmaya yöneltir ve bu yolda sebat etmeyi öğretir. Bu satırlayı yazan ben, kendi hayatımdan bir örnek vereyim: Yıllarca bir yardım kuruluşunda gönüllü olarak çalıştım, hâlâ daha da çalışıyorum. İnsanların ne kadar nankör, bencil, egoist, kibirli, vefasız, iyiliği unutan, menfaatperest olduğunu bu süreç içinde defalarca gördüm. Eğer ben Allah'a inanan ve ahiret gününe iman eden birisi ve Allah rızasını kazanmak için bu yola çıktığım bilincinde olan birisi olmasaydım, yıllar önce bu yardım faaliyetlerini bırakmış, hatta insanlardan nefret eder hale gelmiş olurdum! Çünkü çok gönül incitilip çok fazla akıl veriliyor bu süreçte…Fakat ahirete iman, Allah inancı, Allah rızası odaklı çalışma niyeti, yardımlara devam etme konusunda insanları güdülemektedir. Ama bir ateist/deist/materyalist için böyle bir güdüleme, böyle bir motivasyon söz konusu değildir! Kendi egosunu tatmin, ideoloji, reklam veya vicdanının sesini bastırmak için bir süre yardım da bulunsa da, bir zaman sonra şahit olduklarından dolayı bıkıp vazgeçmektedirler. Mesela, ateist derneği de kısa bir süre sokakta çorba dağıtmış, resimlerini paylaşmış, kısa süre sonrada bu faaliyetlerini sonlandırmıştır!
Bir arkadaşım tüm yaz tarlalarda çalışmış, elde ettiği geliri de yardım faaliyetlerde kullanılması için yardım derneğine aktarmıştı. Yine dernek gönüllüleri kışın odun kesip ihtiyaç sahiplerine dağıtmakta, yazın bahçelerde çalışıp gelirini muhtaçlara dağıtmaktadırlar! Araba almak için para biriktiren bir aile, bu parayı Afrika su kuyusu açılması için bağışlamıştı. Her ay gelirinin beşte birini, bazen darda kalsa da bağışlayanlara tanık oldum bu süreçte… Daha ilginci, yönetimde olduğum için ben ve yönetim hariç, kimsenin bunlardan haberi de yoktur. Ve daha nice örnekler…
Borç verdiği adamın ağacının gölgesine oturmaktan kaçınan insanların inceliğini, gel de materyalistlere anlat!
İyiliğe güdüleyecek bir manevi güç olmadan, 'neden ve nereye kadar' iyilik? Materyalist açıdan aşağıdaki olayları değerlendiren sadece zarar eden bir emekçi görür: Bingöl'de bir kuş tarafından sürekli takip edildiği fark edilen kamyonda yapılan incelemede kuş yuvası ve yumurtalar bulundu. Bunun üzerine kuş yavrularının kuluçkadan çıkış uçuncaya kadar çalıştırılmamasına karar verildi. Çobantaşı köyündeki şantiyede tamircilik yapan İlyas Varol (32), kamyonun üzerinde sürekli iki kuşun uçması üzerine yaptıkları aramada, içinde 6 yumurta bulunan yuvayı gördüklerini belirtti. Şefimizin talimatıyla kamyonu çalıştırmamaya karar verdik. Bu kuş yavru yapana, uçup gidene kadar kamyonu çalıştırmayacağız. (Süper Haber, 02.07.2019) Şanlıurfa’da kuşun çekici kısmının üst tarafına yuva yaptığı tır, yavrular yumurtadan çıkıp uçana kadar sahibi çiftçilik ve nakliyecilik işiyle uğraşan Mustafa Yaşuk tarafından seferden çekildi. (En Son Haber, 28.09.2020) Ankara'nın Çubuk ilçesinde kuşların tırının motoruna yuva yaptığını gören Bahattin Gürses, 6 yavru yumurtadan çıkıp uçana kadar geçen 45 günlük süreçte aracını kullanmadı. (AA, 16.07.2019)
Dinsiz ahlak olur mu? Ateistlerden alıntılarla devam edelim
Ateist Sartre: "Tanrı olmadığı için insanın hiçbir ‘içsel değeri’ yoktur. ‘Ahlak dahil’ tüm değerleri insan kendisi yaratır." (Sartre, Jean-Paul (1957) Existentialism and Human Emotions, s. 15) Ateist Russell: "Ahlak, toplumun birey üstündeki ‘baskısından’ doğar." (Russell, Human Society in Ethics and Politics, s. 124); “Russell’a göre nesnel/genel ahlaki önermeler de yoktur ve ahlak toplumun birey üzerindeki baskısından kaynaklanır.” (Emre Dorman, Din neden gereklidir? s. 61) Ateist Dawkins: "Gözlediğimiz evren, temelinde, tasarım olmayan, amaç olmayan, ‘iyi ve kötü olmayan’, kör ‘acımasız bir umursamazlık’ dışında hiçbir şey olmayan bir evrenden beklediğimiz tüm özelliklere sahiptir." (Dawkins, Richard, River Out of Eden: A Darwinian View of Life, s. 132-133) Ateist Nietzsche: "Ahlak, “sadece Tanrı gerçekse gerçekliği vardır, o Tanrı’ya inanıp inanmamakla ayakta kalır ya da yıkılır.” (Nietzsche, F. (1968) Twilight of the Idols and the Anti-Christ, s. 70; Emre Dorman, Din neden gereklidir? s. 61) Hitler’in Nietzsche’nin düşüncelerini önemsediği ve ahlak anlayışından etkilendiği bilinmektedir. (Emre Dorman, Din neden gereklidir? s. 123) Sonuç malum! Ünlü Prof.’tan pornoya övgü. Prof. Dr. Celâl Şengör, porno sitelerinin insanlar için son derece faydalı olduğunu, kendisinin de öğrencilik yıllarından itibaren pornoyu sevdiğini belirterek, porno sitelerinin cinsel bilgi verdiğini vurguladı. “Porno sitelerinin ve filmlerinin ilk ve en önemli faydası bu eğitimi görsel olarak bireye vermesidir. Bazı porno filmlerinin kendileri seyircilerini ikaz eden ibareler taşırlar: ‘Burada seyrettiklerinizi evde denemeye kalkışmayınız.’ Bu da porno film endüstrisinin öğretici görevlerinden biridir.” (Hürriyet, 11 Haziran 2011) Peki bu ‘faydalı’ süreçten geçmek ne kadar eğitici olmuş olabilir? Jeoloji Profesörü Celal Şengör, katıldığı bir programda kütüphanede yaşadığı bir anısını anlattı. "Orada bir kız gördüm. Abi inanılmaz güzel bacakları var. Kısacık bir etek giyinmiş dedim ya ben buna biraz daha yakından bakayım. Abi gittim ama bir bahane olması lazım. Ben yine aynı kitabı istedim" ifadelerini kullandı. Daha sonra yaşlı bir kadın olaya müdahil olur ve olay uzamaz. (Haberler.com, 5 Ekim 2019; youtube.com/watch?v=hZVMcvD7bLQ) Peki gerçek ne aslında? Yeni Zelanda hükümeti, ergenlik çağındaki çocukların cinselliği internette ve porno sitelerinde “öğrenmelerini engellemek ve bunun kötü olduğunu anlatmak için” porno bir kamu spotu çekti. Çocuklar cinsel ilişki hakkında nasıl bilgi ediniyor? Eğer bu porno aracılığıyla ise çocukların gelişimi için iyi olmayabilir. (BBC, 24 Haziran 2020) Seri katil, tecavüzcü Ted Bundy son sözlerinde insanları pornografi hakkında uyardı. (youtube.com/watch?app=desktop&v=qF5SdtgYvvw&t=6s) İdam edilmeden bir gün önce, Dr. James Dobson'la Bundy ile televizyon röportajı yaptı. Bundy, şiddet içerikli pornografi tüketiminin kendisindeki şiddetin şekil ve tarzını belirlemeye yardımcı olduğunu, böylece 'tanımlanamayacak kadar korkunç bir davranışa' yönlendirdiğini iddia etti. Aynı zamanda medyadaki şiddetin, 'özellikle sekse bulandırılmış şiddetin', gençleri 'yeni Ted Bundy'ler yaratmaya ittiğini' söyledi. (tr.wikipedia.org/wiki/Ted_Bundy)
Dinsiz ahlak, kendilerinden alıntılarla
Ensest sapıklığı doğal, eşcinselliğe normal karşılayıp kendilerine hayvanları örnek olarak alan, evlilik dışı ilişkiyi savunup, kadın haklarına aykırı olan genelev türü ortamları erkeklere de genelleştirmeyi talep eden, aynı evde kızlı erkekli kalıp sonra kürtajı savunan ve sonra da kendi dünyalarındaki sapıklığı Müslümanlara mal eden, sadist ruhlu ve bencil bir etik anlayıştır dinsiz ahlak!
Prof Krauss: “Daha bir hafta önce varlıgından haberdar oldugum ve sagda solda ne kadar konusması , tartisması varsa izlediğim yeni peygamberim.” (eksisozluk.com/lawrence-krauss--1363448?p=2) Ünlü ateist Prof Krauss, bir ateist olarak ensest ilişkide ahleki bir sorun olmadığını itiraf ediyor: “Kötü olup olmadığı tartışılır. Bir erkek ve bir kız kardeş (veya anne oğlunu baba kızını) birbirlerini seviyorlarsa bu durumda ahlaki olarak bir sorun var mı? ben bu durumu (ensest ilişkiyi) eleştirmem.” (youtube.com/watch?v=m_p5YXaxAJA) “Ahlaklılık yeni ve daha iyi geleneklerin ortaya çıkmasına karşı direnir: aptallaştırır.” (Friedrich Nietzsche, Tan Kızıllığı, 19, s. 10) “Tüm ahlak uzun, korkusuz bir sahtekarlıktır.” (Nietzsche, İyinin ve Kötünün Ötesinde, Madde 291) “Kendisine iyi denen şey, sürü hayvanının içgüdüsüdür.” (Nietzsche, Madde 202)
Ateist olan Mina Urgan da, ‘sadece içkilerine buz koyabilmek’ için, yanlarındaki genç bir kızı seksi kıyafetlerle yaşlı bir Fransıza gönderirler. Evet, sadece var olan içkilerini ‘buzlu içebilmek’ için! (Mina urgan, Bir Dinozorun Gezileri, s. 72) Yine Urgan, bedava içki içebilmek için de, geçkin yaşına aldırmadan kendi deyimiyle adeta ‘konsomatrislik’ yapar. (Urgaan, s. 198) Materyalist bir ideoloji ile, 90 sene ateist bir sistemle yönetilen SSCB'de rejim çöktükten sonra, bir Rus lisesinde yapılan ankette, ‘en iyi meslek olarak’ kız öğrencilerin 2. sırada seçtikleri meslek ‘fuhuş sektörü’ idi. (Urgan, s. 205)
Dylan Farrow, kamusal bir mektup yazarak, yedi yaşındayken üvey babası Woody Allen tarafından maruz bırakıldığı cinsel tacizi ve o günden sonra yaşadıklarını anlattı tüm dünyaya. (Agos, 15.02.2014) Amerikalı ünlü film yönetmeni Woody Allen, her sabah kahvaltıda yediği muzu tam yedi dilime bölermiş! Ne altı, ne de sekiz dilim. Tam yedi dilim! Ünlü yönetmen bu konuyla ilgili olarak şöyle diyor: "Bu bir batıl inanç! Muzu yediye bölmediğim gün, kötü bir tesadüf eseri ailemi bir kazada kaybetsem, emin olun olayın tamamen muzu yedi dilime bölmemiş olduğumdan kaynaklandığını düşünürüm. O suçluluk hissine dayanamayacağım için, o aptal muzu her sabah yedi dilime bölüyorum." Allen, 74 yaşında ve yıllardır ölüm korkusu yüzünden uykuları kaçıyor. Ateist olması ile batıl inançları arasındaki ilişkiyi henüz çözememiş olan Allen... (Sabah, 22 Mayıs 2010) Tabii tüm bunlardan sonra Playboy dergisinin kurucusudur Hugh Marston Hefner’ın ateist olması da kimseyi şaşırtmaz herhalde!
“Akıl hastanesinde küçük bir gezinti, inancın hiç bir şeyi kanıtlayamadığını gösterir. Merhameti öldürün.” (Friedrich Nietzsche, Hayat Dediğin Nedir ki? s. 25) diyen Nietzsche’yi iyi ki kız kardeşi dinlememiş! O ömrünü, ölümüne kadar kız kardeşi Elisabeth Förster-Nietzsche'nin yanında bakıma muhtaç bir şekilde geçirir. Nietzsche araştırmacısı Joachim Köhler, Nietzsche'nin frengi hastası olduğunu, bu hastalığı da "genellikle, Köln veya Leipzig'deki bir genelevdeki bir hayat kadınıyla olan münasebetinden ve/veya eşit oranda muhtemel olduğu üzere "Cenova'daki bir erkek genelevinden kapmış olabileceğinin düşünüldüğünü" öne sürmektedir. (Köhler, Zarathustra’s Secret: The Interior Life of Friedrich Nietzsche, s. XV) Köhler ayrıca, Nietzsche'nin Yahudi kökenli Alman yazar ve filozof Paul Ree ile arkadaşlığın yanında romantik/eşcinsel bir ilişki de yaşamış olabileceği ihtimali üzerinde durur. (tr.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Nietzsche)
Öjenizm, "Temelinde evrim teorisi yer alan, engelli, hasta, insanların ‘ayıklanması’ ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla insan ırkının ıslah edilmesi" anlamına gelir. Öjeniği Almanya'da ilk benimseyen ve yayan kişi ise, ünlü evrimsel biyolog ve filozof Ernst Haeckel idi. Haeckel'in düşünceleri ve çalışmaları "saf" ve "üstün" bir Alman ırkı yaratmak isteyen Nazilere miras kalmıştır. Ateist evrimci Prof. Ali Demirsoy korona virüsle mücadele konusunda şöyle öneride bulunmuştur: "İlk virüs yayılmaya başladığında, oradaki 50-60 kişiyi itlaf ederdim. İşte biz buna bilim diyoruz, bilim." (Süper haber, 8.4.2020) “Celal Şengör’ün uzmanlığı dışında konuştuğunu söyleyen Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, “Celal 1999 depreminden sonra 3 gün içinde İstanbul’da büyük bir deprem olacak, büyüklüğü 9,5 olabilir diyen kişidir. Daha sonra 3 gün içinde olmadı, 3 hafta içinde olacak dedi o da olmadı, 3 ay içinde dedi o da olmadı. Sonra da ilk 10 yılda dedi o da olmadı. Şimdi de 2030 yıllarında olur bu deprem diyor” diye konuştu. Odatv'nin aktardığı habere göre, Ercan, sözlerine şöyle devam etti: “Celal genellikle büyük deprem taraftarıdır. Hatta bir gün karşılaştık. ‘İstanbul’da şöyle yakışıklı bir deprem olsun her tarafı yıksın geçirsin bu şehri yeniden kuralım’ dedi bana. Böyle şey olur mu bütün insanlar ölecek dedim. ‘Temizlensin ya’ dedi. Sonuçta Celal böyle halüsinasyonlar görür. (Haber Sol, 16 Şubat 2023) Down sendromlular ölsün. İngiliz yazar ve evrimsel biyoloji profesörü Richard Dawkins, Down sendromlu bebeklerin dünyaya getirilmesinin "ahlaka aykırı" olduğunu söyledi. Duruşunun “Ceninlerin insani duyguları olmadığı için çok medeni” olduğunu belirtti. Dawkins, “Özellikle et yiyen insanların kürtaja karşı çıkmaya hakkı yoktur.” dedi. (Milliyet, 21.08.2014)
Yıllarca Müslümanlar organ bağışına karşı diye iftira atan ateistler, buyrun! Prof. Dr. Celal Şengör organ bağışı taraftarı olmadığını belirterek, “Elin dangalağına verip onu yaşatmanın anlamı yok” ifadesini kullandı. (Cumhuriyet, 21.1.2019)
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) öğretim üyesi Prof. Dr. Celal Şengör, sosyal medyada paylaşılan bir videoda bir kadın öğrencisini taciz ettiği anları anlatmıştı. Şengör videoda, “O zaman evlide üstelik. Yanımda duruyor. O kadar kızdırdı ki Saniye’nin eteğini kaldırdım, kıçına bir tokat attım. Bu, dehşete düştü. Baktım böyle bakıyor bana. Bana bak dedim baban bunu yaptı mı dedim. Babam bile böyle bir şey yapmadı dedi. Hah dedim eksik kalmış şimdi tamamlandı” ifadelerini kullandı. (youtube.com/watch?v=fbtOCFVGR58) Şengör, kendisini “Ben asla, bunun bir cinsel taciz olduğunu düşünmüyorum. Asla bunda bir anormallik görmüyorum” diye savundu. (Evrensel, 20 Eylül 2021) Olay ülke gündemine hiç oturmaz nedense ama bu olayı savunan müridleri vardır Şengör’ün. Videoya (youtube.com/watch?v=4uLe7MuVGYg) yapılan yorumlardan bazıları:
H.Gokturk: Adam taciz ettiğini söylemiyor ki. İftira atmayın; user-ly1nh1rd5e: Neyin taciz olduğunu ayırt edemeyen potansiyel tacizciler yorumlara hemen damlamış; davut1560: bence bu mesele hiç yaşanmadı.gençlere öğüt olsun diye anlatıyor; barikat38: Taciz neresinde bunun ne öncesi var ne sonrası nasıl anlayalım olayı; y.narinoglu3599:Libidoluk bir durum yok. Geniş yorumlarsan herşey taciz. Dincikere koz vermiş anlatarak; bras11.11: Iyi yapmişsin haketmiş; nickimicat7: Kıza hakkettiği değeri vermiş helal hocama; furkantarm4892: yapılan yanlış olsa da taciz amacı güttüğünü zannetmiyorum yoksa niye televizyonda bunu anlatsın; b.karaca9788:Celal Şengör bu ülkenin yetiştirdiği en değerli bilim insanlarından birisidir bu gerçek bunu inkar edip sol gericilik yapmaya gerek yok fakat bu olayda kendisi hatalı keşke böyle bir şey yapmasaymış, iki taraf için sorun olmasa bile yine de programa çıkıp anlatması da doğru değil; roadhousemagosa: Celal hoca bunu niye yapmış ve böyle rahatça da anlatıyor?Kendinize <> diye bir sorun lütfen.Cevap size hocanın bakış açısını ve öğrencisine yaklaşımını gayet net anlatır.Kendisi de babanın yapmadığını yaptım diyerek gayet net ifade ediyor zaten.Evinde kalan bir öğrencisine babası gibi bir bakış açısıyla yaklaşması sizce imkansız mı?Babalık sadece biyolojik bir olay değildir.Dar kafalı ve evrensel perspektiften yoksun fikirler üretmekten vazgeçin lütfen.Eteği kaldırıp tokat atması yanlış ve düşündüren bir ifade ama yine de %100 taciz olarak kabul görmesi mi gerekir.Kaldı ki hocaya Asperger Sendromu (Otizm) teşhisi konmuş bir birey.Bu tür insanlarda normal insan davranışlarını aramayın.Kendisine göre doğru olanı yapıyor ve detayına önem vermiyor;önemli olan kendi bakış açısı ve düşünçesi.Kendi ilgi alanı içerisindeki konulara azami ilgi ve alakayla yaklaşan bu gibi insanlar toplum piskolojisi veya sosyal yapısı hakkında son derece kayıtsız olurlar.Hele empati yapmayı hiç bilmezler.Bu bilgiler ışığında siz azıcık empati yapmaya gayret edemezmisiniz?Celal Şengör ve cinsel taciz iddiası son derece sakıncalı ve trajikomik bir teşhis.
Şengör yeni bir tartışmanın fitilinin ateşleyerek insanların gömülmesine ve yakılmasına karşı olduğunu söyledi. Şengör, "Mezara gömülmeyi ben doğru bulmuyorum hatta aptalca buluyorum. Ki annem öleli kaç sene oldu gitmedim bir daha. Niye gideyim? Ne var orada? Toprak ve karbon..." dedi. (CNN Türk, 29.01.2019) Annesinin mezarına gitmeyen Şengör, Eduard Suess mezarının başında (11 Temmuz 2020) ve siyasi mesaj vermek için Zübeyde Hanım'ın mezarında paganist ritüeller yaparken! (youtube.com/watch?v=soB_iEVxffk; 28.102023)
Comte, Ahlak kurallarını ‘sömürünün ajanları’ olarak nitelendirirken, 7 ay akıl hastanesinde yatar, Clotilde adlı bir kadına öldükten sonra 'Büyük varlık' diyerek tapar ve onun kullandığı bir masa önünde diz çökmüş, ibadet ederken ölür. T. R. Malthus, insanların dine bağlı kalmadan da ahlaklı olabileceğini ileri sürerken, fakirlere verilecek olan sadaka, bağış veya zekatları, doğal seleksiyona aykırı bulduğunu ileri sürer. 'Fakirlere, zayıflara yardım etmeyin; bırakın güçlüler ayakta kalsın' der. Machiavelli ise "Bütün dünya nimetleri güçlülerin hakkı." der ve "İyi insanın daima ezilmeye mahkum olduğunu" (Niccolo Machiavelli, Prens, s. 96) öne sürer.
Leibniz, "Ahlak ve hukukun ilk kaynağını din" (New Essays On human Understanding, s. 89) olarak görürken Dostoyevski, "Tanrı olmasa her şey mübah olurdu." (Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, s. 174) demektedir. “Eğer Tanrı yoksa, homo sapiens tarafından geliştirilen sürü ahlakını nesnel olarak doğru olarak kabul etmek için her türlü gerekçe ortadan kalkmış gibi görünüyor. Sonuçta, insanlarda bu kadar özel olan nedir? İnsanlar, düşmanca ve düşüncesiz bir evrenin bir yerinde kaybolan sonsuz derecede küçük bir toz zerresinde, nispeten yakın zamanda evrimleşmiş ve nispeten kısa bir sürede bireysel ve toplu olarak yok olmaya mahkum olan doğanın tesadüfi yan ürünleridir. Bir ateist görüşe göre ensest yapmakta gerçekten yanlış bir şey yoktur. Kurtz'un belirttiği gibi, "Davranışlarımızı yöneten ahlaki ilkeler alışkanlık ve gelenek, duygu ve modaya dayanıyorsa" o zaman sürü ahlakını hiçe saymayı seçen uyumsuz bir kişi, modaya aykırı davranmaktan daha ciddi bir şey yapmıyor demektir. Eğer natüralizm doğruysa, savaşı, baskıyı veya suçu kötü olarak kınamak imkansız hale gelir. Kardeşliği, eşitliği veya sevgiyi de iyi olarak övmek mümkün değildir. Naturalizm doğru ise neden kendi çıkarınızı ve özellikle hayatınızı başkası uğruna feda edesiniz ki? Ateizm doğruysa, kişinin eylemleri için ahlaki bir hesap verebilirlik yoktur. Eğer hayat mezarda sona eriyorsa, bir Stalin olarak mı yoksa bir aziz olarak mı yaşadığının bir önemi yoktur. Rus yazar Fyodor Dostoyevski'nin haklı olarak söylediği gibi: "Ölümsüzlük yoksa, o zaman her şey mübahtır. Tarihçi Stewart C. Easton: “İnsanın ahlaki olması için nesnel bir neden yoktur, ancak ahlak sosyal hayatında 'karlı' çıkıyorsa veya onu 'iyi hissettiriyorsa'. İnsanın kendisine verdiği haz dışında bir şey yapması için nesnel bir neden yoktur.” Bize ahlaki görevleri kim veya ne yükler? Neden belirli şeyleri yapmamız ve diğerlerini yapmamamız gerekir? Bu 'gerekir' nereden gelir? Kişinin eylemlerinden sorumlu tutulacağı ve seçimlerinin iyiliği ortaya çıkarmada bir fark yaratacağı inançları kadar ahlaki yaşamı güçlendirme olasılığı olan hiçbir şey yoktur.Tanrı'nın var olup olmadığına bağlı olarak ahlak konusunda kökten farklı bakış açılarına varırız. Tanrı varsa, ahlak için sağlam bir temel vardır. Belirli eylemleri bizim için doğru veya yanlış yapan nedir? Ahlaki yükümlülüğün kaynağı sorusuna verilecek en iyi cevap, ahlaki doğruluk veya yanlışlığın kutsal, sevgi dolu bir Tanrı'nın iradesi veya emirleriyle uyuşma veya uyuşmama olduğudur.” (William Lane Craig, Ahlak İçin Teolojik Meta-Etik Temellerin Vazgeçilmezliği; leaderu.com/offices/billcraig/docs/meta-eth.html)
Ekonomik olarak refah seviyesi yüksel olsa da, ahlak, psikoloji ve insaniyet açısından Batı toplumlarının ve özellikle de ateist ülkelerin içler acısı haline yeteri örnek verdiğimizi düşünüyorum. Evet! Her şey maddiyat değildir. Hele ki o refah seviyesine sömürü, işgal ve emperyalizm ile ulaşılmış ise!
Halkı Müslüman olup pratikte İslam’dan uzak yaşayan; içki, kumar, faiz, fuhşun yaygın olduğu toplumlar bulunmaktadır. Ama bu, İslam’da bu kötü fiillerin de var olduğu, bunların dinimizde caiz olduğu, onaylandığı anlamına gelmez. Bu ayrımı iyi yapıp adı Müslüman, yaşayışı liberal sekülerizm olanları iyi ayırt etmek önemlidir. Bu kesimin ‘amelde’ ateist kesimle hemen hemen hiçbir farkı da yoktur!
İslamiyet Allah, melek, ahiret inancı temelinde ahlaki bir sistemi savunur. Bunun yanında İslam'ın toplum huzurunu sağlamada ikinci kademedeki kuralları da vardır. Kul hakkı, komşu hakkı, insan hakları temelli muamelat kuralları ve ukubat hükümleri gibi. Bu çift yönlü; maddi ve manevi hükümler öğretilip uygulama safhasında pratiğe dökülünce toplum ideal seviyesine ulaşmış olur. Materyalist görüş ise gerek teorileri gerek pratiği ile bu amaca asla ulaşamaz, ulaşamamıştır ve ulaşamayacaktır da! Konuyu tamamlayan ‘İdealler ve tarihten pratik realiteler’, ‘İslam sevgi toplumu’ adlı yazılarımızı tavsiye ederiz.
Ve ateistlerin asla anlayamayacakları Müslümanların hayata bakış açıları vardır. “Matematiğin bilmediği şeyler de var. Mesela; Helal 2 liranın haram 3 liradan çok olduğu!” ilkesini bize " İlim bir şeyin doğrusunu gösterir. 5, 4’ten büyük der. Ama bu yetmez. Eğer o 5 kazanç haram ise 4 kazanç helal ise işte din ve ahlak da gelir 4 helal kazancın 5 haram kazançtan üstün olduğunu insana öğretir. 5’in 4’ten büyük olduğunu bilmek yetmez." diyerek (dailymotion.com/video/x81wb1a) bize öğreten Necmeddin Erbakan Hocamızı da rahmetle anıyoruz.
“İslam güzel ahlaktır.” (Hanbel, Müsned, II/117) “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Malik, Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8) “Sizin en hayırlılarınız, ahlakı en güzel olanlarınızdır.” (Buhari, Menakıb, 23; Müslim, Fedail, 68)“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 90) “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet, 34)