Garanik olayı veya Şeytan ayetleri
Turan Dursun, Salman Rüşdü'nün ortaya attığı "Şeytan Ayetleri" meselesine “değinerek” bunların gerçek olduğunu iddia etmiştir. İşin ilginç yanı bir taraftan ‘Kur’an yakıldı, orjinali artık yok’ derken diğer taraftan da, “Şeytan ayetleri" iddiasının gerçekleştiğini iddia etmek için Kur’an ayetlerini kullanmaktadır. Bu durum doğal olarak hem ateist hem de oryantalistlerin bilimsel ahlaktan yoksun olduklarını da görmemize neden olmaktadır!
Garanik olayı/iddiası nedir?
“Alfred Guillaume, Maxime Rodinson gibi bazı oryantalistler, Lat, Uzza ve Menat putlarını yücelten ve kıyamet günü bunları şefaatçi gösteren iki ayetin olduğunu iddia ederler. Hikaye şu: Necm suresi nazil olmuştur. Peygamberimiz bunu okumaya başlar. 12. ayete gelince ‘Bunlar yüksek rütbeli tanrıçalardır ve onların şefaati muhakkak beklenmelidir.’ denmiş, sonra diğer ayetler normal okunmuş ve sure sonunda secde edilmiştir. Güya bunun üzerinde de İsra, 73-75. Ayetler inmiş ve ‘Eğer biz sana sebat vermemiş olsa idik, gerçekten, nerede ise onlara azıcık meyledecektin’ ayeti inmiş” (Prof Dr. Abdülaziz Hatip, Kur’an ve Hz Peygamber aleyhindeki iddialara cevaplar, s. 71)
İddia şu şekildedir: Muhammed bir gün Kureyş’in kalabalık bir meclisinde oturmuştu. O gün Kureyş’in kendisinden uzaklaşmalarına sebeb olacak bir şeyin inmemesini istiyordu. Yüce Allah “Aşağı kayan yıldıza andolsun” suresini indirdi. Allah'ın Elçisi sureyi okuyup: “Gördünüz mü Lat ve Uzza’yı ve üçüncüsü olan Menat’ı?” ayetine gelince şeytan, onun diline "Şu yüce turnalardır ve onların şefaati umulur” sözlerini attı. Kureyşliler: "Muhammed bundan önce hiç tanrılarımızı hayır ile anmamıştı" dediler. Peygamber okumasına devam edip sureyi bitirince secde etti, onlar da Müslümanlarla birlikte secde ettiler. Akşam olunca Cebrail Peygamber'e geldi: "Sen ne yaptın, benim Allah'tan sana getirmediğim, söylemediğim şeyi insanlara okudun" dedi. Yüce Allah: "Senden önce hiçbir resul ve nebi göndermemiştik ki o, temenni ettiği zaman şeytan onun ümniyyesine (bir düşünce) atmış olmasın." (Hacc, 52) ayetini indirdi.
Öncelikle garanik uydurması ile alakalandırılmaya çalışılan Necm suresi, Mekke'de inen ilk surelerden olduğunu ve Hac Suresinin de Medine döneminin sonlarına doğru indiğinin altını çizelim. Yani iki surenin birbiri ile bir bağlantısı yoktur!
Hac, 52. ayet: "Ey muhammed! Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni ettiği (arzuladığı) zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheyi giderir. Sonra da Allah, ayetlerini tahkim eder. Allah alim'dir (her şeyi bilir), hakimdir (hikmet sahibidir)" Arzu, istek insani bir özelliktir ve şeytan da insanlara vesvese vermektedir. Hz. Resul'de bir insandır ki, O bir melek olmadığı için bize örnek model olabilmiştir. Melek olsa idi insanlarca örnek alınamazdı. Kelime-i şehadette de önce "Abduhu" sözü, yani Hz. Muhammed’in önce ‘Allah'ın kulu', sonra "Resuluhu", ‘O’nun peygamberi’ olduğu ilan edilir. Vahiy dışındaki istek-arzularına şeytanın vesvese vermesi normaldir. Efendimizin de bunlardan uzak kalması ile yine bizlere yine örnek olmaktadır!
Ateist arkadaşlar madem Kur’an’dan delil getirmeye çalışıyorlar o halde Kur’an bu konuda ne diyor kısaca bakalım: Şuara, 210-212: "Onu (Kur’an'ı) şeytanlar indirmedi. Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez. Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır."; Tekvir, 25: "O Kur’an, kovulan bir şeytan'ın sözü değildir." Dinleme imkanı dahi bulamadıkları vahye, şeytanın bir şeyler karıştırabilmesi hiç mümkün olabilir mi? Zaten tüm tefsirlerin ittifakı üzeredir ki, Kur’an direk kalbe vahyolunur: "Onu (Kur’an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla -Cebrail ile -hareket ettirip durma. Hiç şüphesiz, onu (kalbinden) toplamak ve onu (sana) okutmak bize ait bir iştir. Şu halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle." (Kıyamet, 16-19)
Taberi ve İbni İshak'ın ‘es-Sire’ adlı eserlerinde bu olayın anlatıldığını yazan Dursun, olayın gerçek olduğunu iddia etmektedir. İbn-i İshak'ın israiliyattan rivayetleri naklettiği için eleştirildiğini Dursun bilmiyor demek! (Bu konuda ‘İslam alimlerinin objektifliği’ adlı yazımıza bakılabilir.) İbni Atiyy, tefsirinde bu rivayet için, “lafızları karışıktır” demiş, sahih bulmamıştır. Taberi ise, “denildi ki” diyerek olayı aktarmıştır ki, onun bu üslubunun rivayeti sahih görmesi anlamına gelmediği ortadadır. (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 140-141) Garanik hadisesini oryantalistlerden Karen Armstrong, Leone Caetani, Maurice Gaudefroy-Demombynes, Louis Massignon “asılsız” olarak nitelendirir. Bu rivayet Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Darimi, Ahmet Bin Hanbel gibi hadis alimlerinin eserlerinin hiçbirisinde de zikredilmemiştir! Olayın naklinin kendisine nispet edildiği tek sahabi ise, olayın yaşandığı zamanda henüz doğmamıştır. (Meriç, s. 145-146) Razi, Ebu Bekir İbni Arabi, Kadi İyaz, Kurtubi, Kırmani, Ayni, Şevkani, Alusi, İbni Kesir, Ebu Suud, Hatib Şirbini, Zeccac, Tahir bin Aşur gibi alimler de bu rivayete ‘uydurma’ demektedirler. (Meriç, s. 153) İslam karşıtlığı ile ünlü olan ve “12 ciltlik bir İslam Tarihi yazmış bulunan Leona Kaytano (Leone Caetani) kitabın 2. cildinin 281. sayfasında diyor ki: "Sprenger ve Duzi, Kur'an-ı Kerim'e iftira ediyorlar ve yalancı oluyorlar. Bütün bu söylediklerini incelemesiz/araştırmadan kabul etmişlerdir. İslamiyet'i iyice tanıyamamışlardır.” (Operatör Doktor Mehmet Ali Derman, Çürütme (reddiye), s. 55) “Necm Suresi Kureyşi ve düşmanlarını tehdit ediyor. Bu tehditleri işittikten sonra hiç onlar secde ederler miydi? Şayet övseydi, mal ve canlarını bu uğurda feda eden kimseler Müslümanlığı kabul ederek artık Muhammed'in peşinden giderler miydi?” (Derman, Çürütme (reddiye), s. 54) “İmam-ı Nevevi, "Bu söylentinin sonu Muhammed Bin Ka'bül Kurezi'ye dayanıyor. Bu şahıs, katiyen güvenilir bir kimse değildir. Buna benzer birçok mevzu hadisler uydurmuştur, bu hadis de mevzudur." demektedir.” (Derman, Çürütme (reddiye), s. 56)
“Dursun’un öncelikli kaynağı olan İbn-i İshak için İslam alimleri ve ünlü hadisçilerin değerlendirmelerini de aktaralım: Darekutni gibi büyük hadisçiler, bunun rivayetlerini vahi, son derece sakat görmüşlerdir. Zehebi: "Siresini, rivayet zinciri kopuk, tanınmayan, bilinmeyen şeylerle, yalan şiirlerle doldurmasından başka bir günahını bilmiyorum" demektedir. Nesai ve başkaları, İbn İshak için "Sağlam değildir"; Darekutni: "Sözleri kanıt olamaz"; Süleyman et-Teymi, Hişam ibn Urve: "Yalancıdır"; imam Malik: "Deccallerden biridir!"; Hammad ibn Seleme: "Zaruri olmadıkça İbn İshak’tan rivayet etmedim"; Yahya el-Kattan: "Muhammed ibn Ishak'ın yalancı olduğuna tanıklık ederim." demişlerdir. İbn İshak, Hişam'ın karısı Münzir kızı Fatıma'dan hadis rivayet etmiştir. Oysa Hişaâm erken yaşta iken bu kızla evlenmiş olduğunu, o günden beri karısı Fatıma'nın, hiçbir erkek yüzü görmediğini aktarmaktadır. Böyle iken İbn İshak, ondan rivayet naklettiğini iddia etmektedir. Hatib-i Bağdadi'nin tespitine göre İbn İshak, gaza (savaş) haberlerini vaktinin şairlerine gönderir ve onlardan bu olayların temasına uygun şiirler yazmalarını istermiş ki o şiirleri, olaylara eklesin. (İbni Hacer, Mizanu'l-İ'tidal: III/468-471) İbn-i Hişam ünlü ‘es-Siretu’n Nebeviyye’ adlı eserini, İbn-i İshak’ın eserinden, bazen aynen alsa da, bazen de onun ‘gerçeklere aykırı rivayetler yazdığını, bu yüzden bazı rivayetleri kendi eserine almadığını’ söylemiş ve onu eleştirmiştir. Kısaca İbn-i İshak, eserinden faydalanan kişiler tarafından dahi eleştirilmiş, birçok alimce de yalancılıkla suçlanmıştır. Yalancılığı ile ün yapmış böyle birinin kitabında bu olayın anlatılmış olması, doğruluğunu mu gösterir yoksa aksine yalan olduğunu mu? Kaldı ki İbn İshak’ın Sire’sinde, şeytan ayetlerinden nasıl bahsedilmektedir onu da ayrıca belirtmemiz gerekmektedir: Ebu Hayyan, Bu rivayet, Muhammed bin İshak'ın siretinde şöyle değerlendirilir. "Bu zındıkların uydurmasından ibarettir." Beyhaki de “bu kıssa, nakil yönünden sabit değildir, ravileri de yalancılıkla itham edilmiştir." demektedir. (Maşallah Turan, Batılı iki müsteşrik W. Montgomery Watt ve Rudi Paret'in İslam'ı algılama biçimlerinin kritiği, s. 41) Dursun, olayın bir bölümünün Buhari'de de yer almış olduğunu söylüyor. Oysa Buhari'de yer alan, şeytan ayetleri olayı değil, sadece ilk surelerden olan Necm Sûresini dinleyen müşriklerin, surenin cazibesine kapılıp Müslümanlarla birlikte secde etmiş olmalarıdır: “İçerisinde secde (ayeti) olup indirilen ilk sure Necm suresidir. Rasulullah (a.s) ve arkasında olan herkes secde etti. Ancak secde etmeyen bir kişi vardı o da yerden bir avuç toprak alıp ona secde etti. Daha sonra onu kafir olduğu halde öldürüldüğünü gördüm.” (Buhari, Tefsîr, Necm Suresi: LXV/54) Hadis olarak ele alındığında olay, Said ibn Cübeyr yoluyla İbn Abbas'tan, Ebu Ma'şer ve Yezid ibn Ziyad yoluyla da Muhammed ibn Ka'b el-Kurazi'den rivayet edilir. Ama Hz. Peygamber'e kadar giden kopuksuz bir senedi yoktur! Bu rivayeti Kelbi de Ebu Salih yoluyla İbn Abbas'tan rivayet etmiştir. Ama Kelbi itimada şayan görülmez. (Güvenilir değildir.) Zaten yukarıda da belirttiğimiz gibi, hiçbir ünlü hadis alimi bu rivayeti kitabına almamıştır.
Dursun, olayın ibn Hacer Askalani tarafından doğrulandığını iddia ediyor ki, bu da yalandır. İbn Hacer, bu konuda Kirmani'nin şu sözünü nakleder: "Bu secde olayının, Peygamber'in okuması sırasında, şeytanın attığı sözler sebebiyle vuku bulduğu şeklinde söylenen söz, ‘ne akıl ne de nakil bakımından doğru değil’dir." (Fethu'l-Bari, VIII/439-614) Tabii ki kim bu eseri bulup da orjinalinden okuyacak, dolayısı ile ortam ateist/oryantalistler için uygundur! Dursun çoğu zaman yaptığını yapmış ve ayetleri bağlamından koparıp istediği gibi birbirlerine eklemiş, İslami kaynaklardaki rivayetleri işine geldiği şekilde parça parça alıp birleştirmiş, uydurma rivayetleri sahih/doğru imiş gibi aktarıp okuyucuyu yanıltmaya çalışmıştır. Dursun’dan farklı bir konuda örnek verip sonra konumuza devma edelim: “Nerede bulursanız öldürün!..." Kur’an böyle diyor. (Bakara, ayet: 191)” diyor kitabında Dursun! Halbuki o bir önceki ayetide verse insanları aldatamayacaktı! “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara, 190) Dursun bunu her zaman yapıyor! Devam edelim.
Bu kıssanın sahih bir senetle gelen tek bir rivayeti bile mevcut değildir. İbni Hacer, “Said bin Cübeyr'in rivayeti hariç, bu konudaki rivayetlerin tamamı zayıf ve munkatıdır.” derken, tek kalan diğer zincirindeki ‘Said bin Cübeyr'in İbni Abbas ile görüştüğünden’ İbni Hacer emin değildir. İbni Hacer, 'Fima ahseb' (zannımca) diyerek, Cübeyr'in İbni Abbas ile görüştüğünden emin olmadığını ifade eder. Ki, “İbn Abbas da Ehl-i Kitap’tan çok sayıda bilgi aktaran ve İsrailiyat nakleden sahabiler arasında yer almaktadır.” (Serap İnce, Taberi’nin Tarihu’l- Ümem ve’l-Müluk adlı eserinde israiliyat, s. 34) Özetle, Mekkeli müşrikler putlarının ismi zikredilince, Müslümanlar Allah'a secde ederken onlar da kendi putları için secde etmişlerdir. Mekke'de Müslümanlar Kabe'de namaz kılmaya başlayınca ve Habeşistan'da Müslümanlara müsamahakar davrandığı için Necaşi'ye karşı isyanlar başlayınca, Habeşistan'daki Müslümanlar Mekke'ye geri dönmüşlerdir. (Profesör Sait Şimşek, Günümüz tefsir problemleri, s. 498-544)
Olay, büyük ihtimal efendimiz Kur’an’dan ayetler okunurken araya girip yukarıdaki cümleyi söyleyen Mekke’li müşriklerin sözlerinin, dışarıdan duyanlarca ayetlerle karıştırılmasından ibarettir. İbni Kesir, Beyhaki, Kadı Uyad, İbni Huzeyme, Kadı Ebu Bekir İbnülarabi, İmam Razi, Kurtubi, Bedruddin Ayni, Şevkani ve Alusi bu hikayenin tamamen uydurma ve asılsız olduğunu belirtirler. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, ünlü İslam düşmanı Leone Caetani bile bu rivayetin gerçekliğini reddetmiştir. (Jozeph Hubby, Manuel d’Histoire des Religion, s. 785)
Görüldüğü gibi, bu kadar olumsuz görüş varken ve Dursun tarafından aktarılan kaynaklarda çelişkili ve kendi tarafından tahrif edilmişken nasıl olur da bu olayı gerçekmiş gibi anlatabilmiştir? Çünkü saha boştur, ana kaynaklara okuyucunun ulaşmasının imkansız olduğunu düşünmektedir ve o bu sahada istediği gibi at koşturmuştur!
Halbuki bu uydurma rivayetin benzerini çok önceden Mekke müşrikleri peygamberimize zaten teklif etmişlerdir: “Sen bizim tanrılarımız olan Lat ve Uzza'ya bir yıl tap, biz de senin İlahına bir yıl tapalım.” Efendimiz ise bu teklifi reddetmiştir. (İbni Hişam, Sire, I/388; Taberi, Tarih, II/225-226) ve ardından Kafirun sûresi indirilmiştir: "De ki: Ey kafirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmazsınız."
Zaten Hz Muhammed putları yüceltmek gibi küfür ve kendisine nazil olmayan şeyi Allah’a isnad etmek gibi yalan ve iftiralardan korunmuştur: “O Bizim adımıza bazı laflar uydurmaya kalkışsaydı, Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık. Sonra da muhakkak O’nun kalb damarlarını keserdik, (boynunu vururduk). O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.” (Hakka, 44-47. Ayrıca bakınız; Necm, 3-4; İsra, 74-75; Fussilat, 42) “İbni Kesir bu hususta şunlara söylemektedir: Bu hikaye hangi senetle rivayet olmuşsa hepsi mürsel (Sahabe ravi zincirinde yok) ve munkatı (olayı rivayet edenlerin senetinde kopukluk olan) rivayetlerdir. Ben bu hususta hiçbir muttasıl (senetti tam) rivayete rastlamadım. Muhammed bin İshak bin Huzeyme, ‘Bu kıssayı zındıklar uydurmuştur’ derken Beyhaki de, ‘Nakil yönünden sabit değil ve raviler cerh edilmiş, eleştirilmiştir’ demektedir. Kadı Iyad, ‘Bu hikayenin zayıflığı, Kütübi Sitte müelliflerinin hiç birinden nakledilmemiş olmaları, seneti tam olan bir zincirle aktarılmamış olması ve güvenilir ravilerce nakil olunmamasından dolayı ortadadır.’ demektedir. Buhari’nin hadis kitabında Garanik hikayesi yoktur sadece Müslüman, ins ve cinlerin secde ettiği rivayeti vardır.” (İ. F. Ertuğrul, İzale-i Şükuk, s. 36-38, 73) Ayrıca rivayetlerde ihtilaflar da vardır: ‘Leturteca, turteca, turteda’ şeklinde hikaye farklı kelimelerle nakledilir. (Ertuğrul, s. 38) Hikayede bu sözleri söylediği iddia edilenler de ihtilaflıdır: ‘Peygamber söyledi, şeytan söyledi, orada bulunan müşriklerden biri söyledi.’ gibi. (Mevdudi, II/481) Zaten “Müşriklerin düşmanlığı bu kadarcık bir söze aldanıp içeriğini öğrenmeden hareket etmeyecek kadar büyük bir düşmanlıktı. Onlar nasıl bir kanaat birliğine varıp birlikte secdeye vardılar?” (Ertuğrul, İzale-i Şükuk, s. 38) Bu söz nasıl doğru olabilir ki? İfade edilen ayetteki ahenk ve sözün düzeni eklenen cümle ile hiç uyum gösteriyor mu? ‘Onlar yüce kuğulardır ve şefaatleri umulur.’ sözünden sonra, ‘Demek erkek size, dişi ona öyle mi? O zaman bu, insafsız bir taksim! Putlar sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir.’ Yine devamındaki ayetler zaten tamamı ile putları yermekte, Allah katında bir değerleri olmadığı ifade edilmektedir. O toplantıda bulunan herkes deli mi idi ki, birbiri ile çelişen ve Kur’an’la hem kendi içinde hem bütünlüğü içinde aykırı olan bu cümleleri herkes onaylayıp secde edebilsin?! Necm suresi tamamı ile Mekke’li müşriklerin eleştirileri ile doludur. Kureyş’in peygamberi yalanlamalarına ve onu sapıklık ve nefsine uymakla ithamlarına cevap vermektedir. Melekleri dişilikle nitelendirenler alaylı bir üslupla kınanmakta ve müşriklerden yüz çevirme emredilmektedir. En sonunda da azar ve tehdit dolu bir emir ile müşriklere seslenilir: “Haydi Allah’a secde edip ona kulluk edin!” (Necm, 62) Eğer bu olay doğru olsa idi, müşrikler bunu Müslümanlara karşı daha sonra da kullanırlardı. Razi, bu hikayeye uydurma, Beydavi, merdud -reddedilmiş-, Iyaz ise, ‘Buna ancak her garip olan şeye aç gözlü olup kitaplarında sahih ve zayıf her şeyi alıntı yapan tarihçi müfessirler düşkünlük gösterdi.’ demektedir. (Ertuğrul, s. 40) İddiaya göre Hz Peygamberi uyarmak üzere İsra suresinin ilgili ayetleri inmiştir. Halbuki isra suresi miraçtan sonra inmiştir. Miraç nübüvvetin 11. veya 12. gecesi meydana gelmiştir. Yani -Haşa- Allah yalanlamayı 5 veya 6 yıl sonra mı yapmıştır? Teselli için indiği söylenen Hacc 52. ayet ise, hicretten bir yıl sonra bütün sure ile birlikte inmiştir. Yani yalanlama-uyarıdan 2 veya 2,5 sene sonra mı gelmiştir?! Bu kabul edilebilir mi? (Mevdudi, II/483) Bizzat Necm suresinde, sözde iki cümlenin olduğu iddia edilen sözlerden sadece 5 ayet sonra meleklerin şefaatinden bahsedilir ama bir şartla, ‘Allah izin verirse!’ (Necm, 36) Hem 3 put olacak hem de Allah’tan izinsiz olarak şefaat edebilecekler. Aynı surenin 5 ayet öncesinde tüm bunların geçebilmesi mümkün müdür? (İbrahim Avad, Masdarul-Kur’an, s. 28) Daha önce defalarca bizzat amcası Ebu Talip dahil, putlara karşı tavrını yumuşatmasını istediklerinde peygamberimizin verdiği cevap (Mal, makam ve kadın tekliflerini reddettiği) malumdur. (İbni Hişam, I/266) Üç yıl ambargo ve kuşatmaya katlandıktan sonra mı bu çirkin geri dönüş yapılacaktır? Hem de Ömer ve Hamza gibi iki güçlü kahraman ve civar kabilelerden İslam’a girişler başladıktan sonra? Utbe bin Rebi’a adeta altın bir tepsi içinde kendisine servet ve reislik sunmuş, o ise bunu reddetmiş iken! (İbni Hişam, I/293-294; İbrahim Avad, s. 28-30) Hz Muhammed hiçbir zaman tevhid konusunda tavizkar davranmamıştır. Sakif kabilesi putlara bir ay olsun müsaade edip ondan sonra dilediğini yapacaklarına ilişkin müracaatlarını bile kabul etmemiştir. (İbni Hişam, II/540) İlk Müslümanlardan olan Hz Ali'ye peygamberimiz İslam'a giriş şartı olarak, "Lat ve Uzza'yı inkar edeceksin" (İbni Hişam, Sire, I/331;Taberi, Tarih,III/71) demişken! Eğer böyle bir şey yaşansa idi, Hz Ali demez mi idi, "İlk şartın bu idi, o kadar zorlukla karşılaştık, zülme uğradık, şimdi ne değişti?" Onun gibi yıllarca işkence gören ilk Müslümanlar da benzer itirazlarda bulunmazlar mı idi? Ama hiç bir tarihi belgede böyle bir itirazdan bahsedilmektedir. İbni Saib el-kalbi, ‘el-Asnam’ adlı eserinde, Kureyşlilerin Kabe etrafında tavaf ederlerken, ‘Lat, Menat, Uzza hakkı için, onlar turnalardır ve şefaatleri umulur’ dediklerinde Allah şu ayetleri indirmiştir: “Gördünüz mü Uzza'yı, Lat'ı. Ve ötekini, üçüncüsü olan Menat'ı. Erkek size, dişi Allah'a mı? İşte bu, insafsız bir bölüştürme. Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.” (Necm, 19-23) Öyle görülüyor ki, zındığın biri bu rivayeti alıp tahrif etmiştir. Kureyş’in putları hakkındaki sözlerini Hz Peygamber söylemiş gibi göstermiştir. (Avad, s. 31) Bu iki söz işitilince Müslümanları secdeye iten sebep ne idi? Bilindiği gibi Kur’an’da secde ayetleri vardır ve okunduğunda secde edilmesi gerekir. Halbuki burada secde ayeti de yoktur! Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai, Müsned’de bu olay gerçek şekliyle anlatılmıştır. Bütün olay Hz Peygamberin Necm suresini okuması ve sonunda da secde edince o toplantıda hazır bulunanların da secde etmesinden ibarettir. Büyük ihtimal Kureyşliler bu bir anlık dalgınlıkları sonucu yaptıkları secdeden pişmanlık duyup buna bir gerekçe bulmaya çalışmış ve “biz bunu istemiyorduk ama Muhammed mabudlarımızı övdü, bizde bunun üzerine secde ettik.” diye kendilerini kurtarmaya çalışmışlardır. Yakut, ‘Mucemul Büldan’ adlı eserinde ‘Uzza’ kelimesini tarif ederken ek bilgi olarak, ‘Kureyşlilerin Kabe’yi tavaf ederken ‘Ve’l-lat ve’l-uzz’ dediklerini’ belirtmiştir. Bununla şu ihtimal ortaya çıkmaktadır; Rasulullah’ın ağzından (Putları eleştiren Necm, 19-20. ayetlerdeki) Lat ve Uzza’nın adını duyan bir müşrik bu sözleri yüksek sesle söylemiş ve toplantıda hazır bulunanlar bunları Hz Peygamberin sözleri sanmıştır. (Avad, s. 81)
Sonuç
Necm suresi 19-28. ayetler şirki reddetmektedir. “Şirke hakaret üstüne hakaret yağdırırken, araya öven bir cümle ne ifade eder ki? “ (M. H. Heykel, s. 69; Fi Zılali’l-Kur’an, XXVII/73) Garanik olayını Beyhaki (Razi, Mefatihul Ğayb, VI/245), Kadı İyad (Eş-şifa, II/111), Essuheyli (er-Ravdul-unuf, I/229), Beydavi, Neysaburi, Ebu’s-Suud, Maturidi, İbni Kesir, Nevevi, Bedruiddin Ayni, Hazin, Hatip Şirbini, Alusi, Ebu Bekr İbnul Arabi, Ebu Hayan (Tefsiru İbni Kesir, Razi, Hatip Şirbini, Ebus-Suud, Alusi tefsirlerinin Hac 52. ayet tefsirleri) reddetmişlerdir. Ahmet Hamdi Aksekili de bu rivayetin 15 farklı şekilde rivayet edildiğini ve 11 çeşit anlatım tarzının olduğunu naklederek bu rivayetin uydurma olduğunu belirtmiştir. (Aksekili, Hatemu’l-Enbiya’ya İftiranın Reddiyesi, s. 22) Hikayeye göre Garanik olayından sonra peygamberimizi uyaran İsra 73-75. ayetler inmiştir. Halbuki bu sure olayın olduğu iddia edilen zamandan 5-6 sene ve Miraç hadisesinden sonra inmiştir. Efendimizi bu olayla ilgili teselli etmek üzere indiği söylenen Hac 52. ayet ise, Hicri I. yılda inmiştir. Olayın üzerinden 9 yıl geçtikten sonra yani. Sadece bu iki sure ile ilgili rivayetler bile Garanik olayının ne kadar mantıksız bir iddia olduğunu göstermeye yeterlidir. İbni Aşur da bu iddiayı “İbnu’z-Ziba’ra gibi cahil alaycıların uydurduğunu” ifade eder. (Tefsirur Tahrir, XVII/305) L. Caetani gibi ünlü bir İslam düşmanı oryantalist bile bu hikayenin uydurma olduğunu itiraf eder: “Garanik ayetleri gerçek olamaz. Olayın daha sonra kurgulandığını anlayabiliyoruz.” (Caetani, Annali dell'Islam, I/278; İslam tarihi, II/264-265) Garanik olayının, Mekkeli müşriklerce üretilen bir haber olduğu konusunda neredeyse ittifak sağlanmıştır. (Prof A. Demircan, Oryantalistlerin siyere yaklaşımı, s. 42) Yusuf Ziya Yörükan, Garanik rivayetinin bizzat hadis tenkitçileri tarafında reddedildiğine, Müşriklerce peygamberimize teklif edilen birçok vaadleri reddetmiş iken, kendiliğinden peygamberimizin böyle bir sözü ifade etmiş olmasının imkansız olduğuna, zaten bizzat Necm suresinin öncesi ve sonrasınında bu olaya müsait olmadığına işaret eder. (Y. Z. Yörükan'ın siyer metodolojisine katkıları, Tebliğ, Darulfünun İlahiyat sempozyumu, s. 435-441)
.