Ateist, oryantalistler İslam hukukunun dogma ve statik olduğunu iddia ederler. Bu konudaki cevabi yazımızın birincisi bu, ikincisi, ‘İslam hukuku’ adlı yazımızdır.
Kur’an ahkamının/hükümlerinin değişmesi hakkındaki görüşleri üç grupta toplayabiliriz. Bir grup, "asıl olan amaçlardır, buna göre hükümleri değişebilir." derken, ikinci grup "Kur’an'da yer alan hiçbir hüküm değişmez." ve üçüncü grup da, "dinin temelinde olan hükümler değişmezken, örf üzerine bina edilmiş olanlar değişebilir." demektedir. (Doç Dr Hüseyin Çelik, Kur’an Ahkamının Değişmesi, s. 13) İllet/sebep, ayetlerin anlaşılmasına bir araç olup, onların değişmesi ile hükümler değişmez. Ama sebep ile hükümler arasında sıkı bir ilişki vardır. Sebeplerin varlığı ile hükümler uygulanır, yokluğunda ise uygulanmaz. Hikmet ise, şâri’/kanun koyucunun yani Allah'ın gözettiği maslahattır. (insanların faydasına olan şeyler) ya da kötülüğü def etmektir. (s. 21, 23) Mekke'de sağlam bir inanç temeli oluşturulmuş, Medine'de ise toplumun inşasına geçilmiştir. (s. 27)
Ahkam ayetlerinin özellikleri: Kur’an hüküm koymada tedrici/aşamalı bir yol izlemiştir. 23 yıllık bir zaman süresinde nazil olmasının sebeplerinden birisi de budur. İçki 4 aşamada haram kılınmıştır. İlki Mekke'de, diğer üçü Medine'de indirilmiştir. (s. 27) Kur’an’ın hükümleri toptan gelmiş olsaydı toplumların değişmesi çok zorlaşacaktı. Yıllardır birikmiş, kök salmış kötülükleri bir anda toplumdan söküp atmak kolay bir şey değildir. Uzun bir eğitim, sabır ve özveri isteyen bir iştir. (s. 29)
Kur’an ahkamı hem dünyevi hem de uhrevidir. İslam dini ibadet ile hukukun iç içe girdiği bir dindir. Allah'ın hukukla ilgili emirlerini yerine getiren kimseler, bunu sadece bir görev aşkı ile değil aynı zamanda bir ibadet aşkıyla da yaparlar. Kişinin aldığı ahlakı ve ahirette karşılaşabileceği cezalar da, insanın suç işlemesini engelleyen temel nedenlerdendir. Bu iki yönlü işleyiş kişilerde otokontrol sistemini de beraberinde getirir. Diğer hukuk sistemlerinin kolluk kuvvetleri ile halletmeye çalıştıkları bu alanı, İslam çok kolay bir şekilde halletmiş veya en aza indirgemiş olur. Yaptığı fiillerde sadece hukuka değil Allah'a da hesap vereceğinin bilincinde olan insan, kendi kendini kontrol etmiş de olmaktadır. İslam dışı sistemlerde ise yaptırım sadece dünyevi olduğundan dolayı, bundan kurtulmak kolay olabilmektedir. Ahkam ayetleri Kur’an’ın muhtelif yerlerine serpiştirilmiştir. Bir sure içerisinde inanç, ibadet, ahlak ve muamelat bulunabilmektedir. Bunu bir ayet içerisinde bulmak bile mümkündür. (s. 31) Bu sureleri veya ayetleri ilk okuyan kimse ayetler arasında bir ilgisizlik olduğu zannına kapılabilir. "Münasebet'ül-Kur’an" diye bir ilim dalı bu nedeni oluşmuştur. Ahkam ayetlerinin Kur’an'ın farklı yerlerine serpiştirmelerinin birçok hikmeti vardır: Ahkam ayetlerinin temeli inanca dayanır. Bu hükümlerin uygulanması ise ibadettir. Ahkam ayetleri Kur’an'ın farklı yerlerine serpiştirilerek konu sürekli olarak insanların gündemine taşınmış ve konunun canlı tutulması sağlanmıştır. Surede hangi konu anlatılmış ise, o surede zikredilen ahkam ayetleri de o konu ile ilişkilidir. İnsan hayatı ile bütünlük arz eder. İnsan hayatı tekdüze değildir, çok farklı durumlarla hayatta karşılaşılabilmektedir. Bu durum birbirinden farklı gibi algılansa da aslında bir bütünlük içerisinde ve o kişinin hayatı ile ilgilidir. (s. 32)
Kur’an ahkamı insanlar için zararlı olan şeylerin kurutulmasını esas almıştır. İslam; can, mal, namus, akıl ve din emniyetini amaçlar. Kur’an hükümleri bu değerleri koruma üzerine bina edilmiştir. Ahkam ayetleri açıklama yönünden farklılıklar arz eder. Her konu aynı özellikte açıklanmamıştır. Bazı konular çok detaylı bazıları ise genel açıklanmıştır. Aile içi ilişkiler detaylı açıklanmış, devlet başkanlığı seçimi, devlet yönetimi fazla açıklanmamış, sadece ehliyet, adalet, istişare, emanet, maslahat gibi temel prensiplere vurgu yapılmıştır. İnsanların içtihatla bir sonuca ulaşabilecekleri konularda fazla detaya inilmemiştir. (s. 33)
Bazı ahkam ayetleri genel prensipler içerir. Ayetlerde detaylara inilmemesi, bu alanlarda çalışan araştırmacılara geniş bir hareket imkanı sağlanmış ve düşünce ufuklarını genişletmiştir.
Kur’an ahkamı durumsaldır. Hükümlerde alt ve üst sınırlar bulunur. Bunlar arasında ise inananlara istediği gibi hareket edebilme imkanı sunulmuştur.
Kur’an ahkamı aksiyolojiktir. Ahkam içerikli ayetlerin bir alt yapısı vardır. Altyapı oluşmadan hükümler uygulanamaz. Ahkam ayetlerinin Mekke'de değil Medine'de nazil olmasının sebebi de bundan dolayıdır. Tevhid inancı ile değiştirildikten sonra, Medine döneminde toplumu şekillendirecek olan ahkam ayetleri nazil olmaya başlamıştır. Bu altyapı oluşmadan hükümler uygulanacak olursa, zülüm oluşurdu. İnsanların kanının aç olduğu bir toplumda, hırsızlık cezasının uygulanmaz. (s. 35)
Kur’an ahkamı evrenseldir. Kur’an'ın ahkamı her asra ve her topluma hitap eder. (s. 36)
Değişim hakkında genel bilgiler
Naslar (Kur’an-ı Kerim veya hadiste bir konu hakkında açık olan sözler) her zaman ve çağda sabittirler. Naslardan anlaşılan şeyler ise, zaman ve mekana göre değişebilir. Din ile dini anlayış birbirinden ayırt edilmelidir. (s. 38) Zamanla insanların ihtiyaçları değişmektedir ve bu nedenle mevcut olan yeni gelişmelere göre ictihadi (Kur’an ve hadis ile, sabit olan şer’i delillerden hareketle yeni hüküm çıkarmak için emek sarfederek) çözümler üretilir. (s. 39) 'Çevre, coğrafya ve iklimler' hükümlerin değişmesinde etkili olabilmektedir. Namaz, kutuplarda 'takdir' denilen yöntem ile o bölgeye en yakın ve normal gün kavramının olduğu yerlerdeki zaman çizelgesine göre ayarlanır. 'Siyasi etken ve bilimsel teknolojik' gelişmeler de hükümlerin değişmesinde etkilidir. "Gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın." (Enfal, 60) ayetinde, güce sahip olma emri değişmezken bu gücün örnek ve nitelikleri zaman ve mekana göre değişebilmektedir. Değişen pratikteki uygulamalardır, prensipler değildir. (s. 43) 'Örf de' hükümlerde değişmeye etki eder. İlk zamanlarda evlerin odaları birbirine benzediğinden dolayı, ev alımında bir odaya bakmak yeterli idi. Daha sonra evlerin projeleri değişince bu hükümde değişmek zorunda kalmıştır. (s. 45) Vahiy döneminde de ahkam kademeli olarak hayata tatbik edilmiştir. Tamamen cahiliye adetleri üzerine bina edilmiş bir toplum üzerine örnek bir toplum inşa etmek amacında olan Kur’an’da, kalıcı hükümlülere ulaştıracak geçici hükümlerin bulunması son derece doğaldır. (s. 47) İslam, hedeflemiş olduğu toplumu oluşturabilmek için tedrici bir yol izlemiştir. İslam önce kişileri eski yanlışlarından kurtardıktan sonra kendi ilke ve prensiplerini inşa etmiştir. Hükümler kolaydan zora doğru bir süreç içerisinde gelmiştir. İçki dört aşamada, faiz dört aşamada haram kılınmış, namaz önceleri 2 vakitten daha sonra 5 vakte çıkarılmıştır. Mekke döneminde cihada izin verilmezken, Medine döneminde izin verilmiştir. (s. 49) Alkolik olan bir kişi İslam'ı seçmek istiyor ama içkiden bir anda kurtulamıyorsa, onu bir anda bırakmaya zorlamak yerine, bir süreç içerisinde bırakmasına izin verilebilir. (s. 48)
Amaç niteliğinde olan hükümler değişmezken, araç niteliğinde olanlar değişebilmektedir. (s. 51) Hükümleri üç sınıfa ayırabiliriz:
Makasıd (Maksatlar, gayeler) ve vesailden (Vesileler, sebeplerden) olan hükümler: Kur’an'da bazı hükümler, ulaşılması istenilen asıl gaye ve hedeflere yönelikken, bazıları da bu gayelere ulaştıran araç niteliğindedir. (s. 52) Makasıttan olan hükümler değişmezken, vesailden olan hükümler daha esnek bir yapıya sahiptir. (s. 53)
Bazı hükümlerin illeti akıl yoluyla bilinirken, bazıları bilinmeyebilir. Mesela Hz Peygamber ilk önceleri kurban etinin 3 günden fazla saklanmasını yasaklamıştır, sonra da bunu serbest bırakmıştır. Çünkü bu hükmün illeti, o zamanki kıtlık ve fakirlik idi. İlletleri akılla tam olarak anlaşılamayan şeylere örnek olarak, namazın rekatlarını verebiliriz. Mükellefler bunları eksiksiz yerine getirmekle sorumludurlar. (s. 54)
Vahye dayanan hükümler ve ictihadi hükümler: Vahye dayanan hükümler değişmezken, ictihadi ve rey (Şahsi görüş, fikir) ürünü olan hükümler değişime açıktır. (s. 55)
Geçici olarak değişen hükümler: Bu tür hükümler her zaman için geçerliliğini korumakla birlikte, herhangi bir maslahat veya zorluktan dolayı o an için uygulanmayan hükümlerdir.
Zaruretler haramları mübah kılar: Mesela zaruret halinde, zaruret miktarını aşmamak şartıyla domuz eti yenilebilir. Haramların haram olmaktan çıkması geçicidir, zaruret ortadan kalktığında hüküm yine eski haline döner. (s. 57)
Meşakkat kolaylığı celbeder: Yol emniyeti veya güvenliği yok ise, Hac vacip olmaktan çıkar. (s. 58)
Kur’an ahkamının değişimi konusunda üç görüş vardır: İfrat görüş, tefrit görüş ve mutedil görüş.
İfrat görüş: Bu görüşe göre inançla ilgili hükümler hariç Kur’an'ın bütün hükümler değişebilir. Temel görüşleri: Kur’an’daki inanç değişmezken, hukuk içerikli ayetler değişebilir. Din ve hukuk ayrı şeylerdir. Hazreti Ömer'in uygulamaları, hukukun değişebileceğinin delilidir. Hukukla ilgili ayetler tarihseldir. (s. 65) Tefrit görüş: 'Mevrid-i nasda içtihada mesağ yoktur.' kuralı en kapsamlı bir şekilde geçerlidir. Değişmenin sahasını da oldukça dar tutarlar. “Zamanların değişmesiyle hükümlerin değişmesi inkar edilemez." kuralındaki ahkamdan kasıt, “kesin delillere dayanmayan örf ve adetlere dayanan hükümlerdir” şeklinde yorumlarlar. İlletler bahane edilerek hükümler ortadan kaldırılamaz. Peygambere dahi Kur’an’da bir değişiklik yapma yetkisi verilmemiştir. Mutedil görüş: İslam'a göre insanın doğası değişken değildir. İslam, zamanla değişmeyen, zaman geçtikçe kavranması gereken bir sistemdir. İnsanlar mı dine uyacak yoksa din mi insanlara tabi olacak, uyacaktır? İnanç esasları ve can, mal, namus, akıl ve dini korumak için gönderilen had cezaları, miras hukuk değişmez. (s. 69)
Din ve hukuk farklı şeyler midir?
Bu iddia, Allah'ın Rablığını da inkar anlamına gelir. Allah'ın Rab’lığı, dünya hayatını düzenleme ile ilgili bir kavramdır. Firavun da, "ben sizin en yüce Rabbimiz değil miyim?" derken, aynı şeyi söylüyordu. O, Allah'ın varlığını kabul etmekte ama onu Rablığını kabul etmemekte idi. Aynı yapı Mekkeli müşriklerde de vardı. Günlük hayatlarına müdahale edecek Rab olan bir Allah'ı kabul etmek istemiyorlardı. İslam'da hukuk ile inanç iç içedir. İslam, diğer hukuk sistemlerinin zorluk çektiği 'kontrol' problemini, insanların kendi kendilerini kontrol etmelerini sağlayarak en aza indirgemiştir. (s. 71) İslam şeriatının anlamı; Allah'ın kulları için hayatın tüm işlerine dair öngördüğü hükümler ve inançlardır. Yani, ‘şeriat din ile eş’ anlamlıdır. (s. 72) Şura Suresi, 13; Şura Suresi, 21; Casiye suresi, 18; Maide suresi, 48. ayetlerde şeriat doğrudan doğruya kullanılmıştır. (s. 73)
Hazreti Ömer'in uygulamaları
Hz Ömer, ganimet malı olan Sevad arazilerinin topraklarını askerlerine dağıtmamıştır. Ayrıca, müellefe-i kulubtan olanlara da zekat malından pay verilmesine izin vermemiştir. Halbuki bu konu ayetle sabit idi. Peki olayın aslı nedir? Savaş ile elde edilen mallar, elde ediliş şekillerine göre 'fey' veya 'ganimet' olarak ikiye ayrılır. Verilecekleri yerler açısından bunlar birbirinden farklıdır. Malların savaş ve güç kullanılmaksızın Müslümanların eline geçmesine fey denir. (s. 75) Müslümanların savaş yoluyla gayrimüslimlerden ele geçirdikleri esir ve her türlü mala ise ganimet denir. (s. 78) Ganimet, savaşa katılan askerlere dağıtılırken, feyin kullanım hakkı o günkü devlet başkanına bırakılmıştır. (s. 89) Hz Ömer istişare ettikten sonra, Haşr, 6-10. ayetleri okuyup, bu ayetleri kendisine delil göstererek Sevad arazisini fey statüsünde kabul etmiş, ümmetin geleceğini düşünerek araziyi fey olarak değerlendirmiştir. (s. 90) Hz Ömer, "Peygamberin kalplerinizi kazanmak amacıyla size verdiği bir şeydi bu. Bugün ise Allah, İslam'ı aziz kıldı ve size ihtiyaç bırakmadı." diyerek, müellefe-i kuluba verilen zekattan payı kaldırmıştı. (s. 92) Burada hükmün illeti/sebebi, Müslümanların güçlü veya zayıf olmalarıdır. Yoksa hükmün tamamen kalkması söz konusu değildir. Bu konuda karar mercii devlet başkanı olarak görülebilir. (s. 94) Hz Ömer'in uygulaması, hükmün üzerine bina edilmiş olduğu iletin kalkmasından dolayı geçici olarak askıya almadır. Her ne zaman o illet dönerse, hükümde döner. Kısaca, Hz Ömer ayetin hükmünü kaldırmamıştır. (s. 95) Zaten Hz Ömer'in müellefe-i kulubtan kaldırdığı zekat hissesini, Ömer İbni Abdülaziz tekrar getirmiştir. (s. 170) Kısaca, bazı kesimlerce Hazreti Ömer'in uygulamaları yeterince tahlil edilmeden referans olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. (s. 191)
Doç Dr Hüseyin Çelik, Kuran Ahkamının Değişmesi