ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ
(Maide, 54)
Ateistlerin yanılgıları
“İşte bu Allah’ın verdiği bir lütfudur.” (Maide, 54); “Bu Rabbimin bir lütfudur.” (Neml, 40)
Gelen mesajlardan bazılarının genel içeriği şu şekilde olmaktadır: “Bu kadar yıldır ateist vb eserler okursunuz, nasıl ateizme kaymadınız, kendinizi korudunuz?”
İlk ateist kitapları okuduğum 1990 yılında bir süre epey sarsıntı geçirdim. Çünkü o zamanlar ateist görüşlere cevap verebilecek bir alt yapım yoktu. Klasik muhafazakar bir aile çocuğu olarak bende namaz, oruç, azıcık Kur’an’da bilimsel ayetlerle ilgili bilgiye sahiptim ki, zaten ateizme kaymama ramak kalmasına rağmen engel olan, bu bilgi kırıntıları idi. İlahiyat hazırlık sınıfında idim ve Rabbimin izni ile ondan sonra ilahiyatı bitirene dek özellikle bu konular üzerine okumlar yaptım, materyalist ideoloji taraftarlarını ve kilise, misyonerleri ziyaret ettim, sonra bunlara misyoner ve oryantalist ziyaret/okumalar eklendi. Ve her defasında elde ettiğim bilgileri, yeni iddialar ve cevaplar dahil bir kenara not ettim ve sonunda bu elinizdeki çalışma ortaya çıktı. 2000 Eylül ayından beri de sanal alemde kurduğum sitelerle günümüze dek soru cevap şeklinde çalışmalara devam ettim. Sonunda da, elhamdülillah, ateizme kayma ile başlayan süreç, ateizme kayanlara cevap serüvenine dönüştü ve bu çalışma günyüzüne çıktı!
Bunca yılın sonunda, ateist ve oryantalist/misyonerlerle reelde tartışmalar, sanalda araştırmalar ve kitaplarında okuduklarımdan sonra, onlarda gördüğüm hataları kısaca sıralamak istiyorum.
Ateist iddiaların birçoğu, ithamda bulundukları ayetin mealin öncesi veya sonrası ile okunduğunda veya o konudaki tüm ayet veya hadisler bir araya toplanıp konu değerlendirildiğinde kendiliğinden çözüme ulaşmaktadır. Buna en klasik örnek içkinin yasaklanması hakkındaki ayetleri verebiliriz. Bilindiği gibi toplum kademeli olarak bu yasağa hazırlanmış ve bu aşamalı eğitim dört ayetle (Nahl, 67; Bakara, 219; Nisa, 43; Mâide, 90-91) gerçekleştirilmiştir. Aradan bir ayeti alan ateistler, ‘İslam’da içki yasak değil mi?’ diye sormaktadırlar. Yine aynı şekilde Kur’an'ın kullandığı bir diğer yöntem de ayetlerin diğer ayetlerle açıklanması, tefsir edilmesi ve istisnaların açıklanması, detayların belirtmesidir. Mesela Kur’an'da, meleklerin Hz Adem'e secde etmesinden bahsedilirken, şeytanın ise secde etmediği (İsra, 50; 61; Hicr, 31; Sâd, 74; Bakara, 34) ifade edilir. Buradan hareketle şeytan melek mi sorusu gündeme gelebilmektedir. Halbuki başka bir ayet (Kehf, 50) şeytanın cin taifesinden olduğunu belirterek konuyu netleştirir. Yani, “Kur’an’a parçacı yaklaşmamalı, ayet ve sure bütünlüğü gözetilmelidir.” (M. Hayri Kırbaşoğlu, Ahir zaman ilmihali, s. 141;Ayrıca doktora tezi de olan Halis Albayrak, Kur'an'ın Bütünlüğü Üzerine) İbni Kesir de yukarıda verdiğimizi iki metodu birleştirip şu şekilde formüle etmektedir: "Kur’an’ı Kur’an’la tefsir etmekte zorlandığın takdirde sünnete başvurman gerekir." (Tefsiru’l-Kur’ani’l-‘Azim, I/3) İbni Teymiyye’de, “Tefsir metotlarının en güzeli nedir?” şeklindeki bir soruya şu şekilde cevap vermiştir: “Kur’an’ın Kur’an’la tefsiridir. Bir ayette kısa ve özlü biçimde zikredilen bir konu başka bir ayette açıklanır ve tefsir edilir. Yine bir ayette özet şekilde belirtilen bir husus başka bir ayette etraflıca izah edilir.” (Teymiyye, Mukaddimetü’t-Tefsir, XIII/363) Kur’an’ı anlamada diğer temek kural, aynı konudaki tüm ayet ve hadislerin bir araya getirilmesi, olduğunu ifade etmiştik. Mesela, ‘Allah’ın kalpleri mühürlendiği’ şeklinde yorumlanan bazı ayetleri, aynı ayetleri açıklayan ve bu mühürlenmenin ‘kötü amel işleyip, inat ile bu fiillerine devam etmek sonucu oluştuğunu’ hatta daha da ileri gidip bazı kafirlerin, ‘bizim kalplerimiz kilitlidir' şeklinde konuştukları için mühürlendiğini anlatan diğer ayetlerle okuyunca konu hakkındaki gerçek anlaşılmaktadır. Ama önyargılı okuyucu cımbızla Kur’an’ın bütünlüğünden herhangi bir ayeti çekip onu yorumlamaya kalkınca doğal olarak ilahi vahyin amacını anlaşılamamakta ve hatta tam zıttı sonuçlara ulaşlabilmektedir.
Arap dilinin zenginliğinden ve edebi derinliğinden habersiz olan bazı ateistler çevirilerden kaynaklanan eksiklikleri de Kur'an'a izafe edebilmektedirler. Ayetlerde var olan incelikler detay konular olduğu için çeviri-meallerde bazen aktarılmaz. Ateistlere cevap için bu detaylar delilleri ile gündeme getirilince bu defa ateistlere “çevirilerde bu yok” diye itiraz edebilmektedirler. ‘Çeviri hataları ateist iddialarına zemin teşkil edebilmektedir.’ dedik ama bu konuda, 'hiçbir çeviri, aslın yerini tutamaz' (Abdülcelil Bilgin, Kur’an’da geçen bazı kalıplasmış ifadelerın meallerdeki karşılıkları ile ilgili eleştirel bir inceleme, NEÜİFD, Yıl 2010 Cilt: 29 Sayı: 29, s. 143; https://kurul.diyanet.gov.tr/Karar-Mutalaa-Cevap/2610/turkce-ibadet-meselesi; Mesut Cevher, Kalemname, Cilt: 8, Sayı: 15, s. 237) evrensel prensibini de göz ardı etmemeli ve sadece çeviri yapan alimler suçlanmamalıdır. Ateistler "Her tercümenin Kur'an'ın yorumu olduğunu bilmiyorlar, Tercüme eserler, akademik çalışmalarda bile ikinci el kaynak olarak görülür." (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 24) Cenevre üniversitesi profesörü Edouard Montet, yaptığı Fransızca Kur'an tercümesinin mukaddimesinde/önsözünde, "Arapça olarak Kur'an'ı bilenlerin hepsi, bu dini kitabın güzelliğini, üslubunun son derece mükemmelliğini görecektir ki, Avrupa dillerindeki bütün tercümeler bu mükemmeliyeti hissettirip ifade etmek imkanından mahrumdur." (Montet, Le Coran, s. 53) demektedir. Oryantalist Marmaduke Pickthall, "Kur'an tercüme edilemez, ben bu kanaatteyim. Onun için Kur'an'ı tercümeye muvaffak olduğumu iddia etmiyorum, yalnız Kur'an'ın manalarını nakletmeye çalıştım. Bunda başarılı olduysam kendimi mutlu sayarım. Fakat bu eser, bu tercüme hiçbir vakit ‘asıl Kur'an'ın yerini tutamaz’ ve hiçbir vakit bu maksadı amaçlamamıştır." (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun kalmasın, s. 218; Marmaduke Pickthall, Meaning of the Glorious Koran, I/3) derken, A. J. Arberry, “Asıl sorun Kur’an’ın nasıl okunacağının bilinmemesidir. Kur’an’ın eski Ahit’e benzediği zannından okuyucu kurtulmalıdır. Kur’an’ı anlamanın en iyi yolu, birçok yönlerden benzediği şiir şekli gibi, her zaman bir parçasını incelemektir. Kur’an Allah’ın Arapça indirdiği vahyidir. Orijinal metnin heyecan verici ve çekici özellikleri ‘en mükemmel şekilde yapılmış tercümelerde bile’ kaybolur.” (The Holly Koran, s. 17) demekte ve Gai Eaton, “Hiçbir meal Kur’an olamaz.” (Gai Eaton, İslam ve İnsanlığın Kaderi, s. 142) diyerek son noktayı koymaktadır. Samimi olan gayri Müslimlerin itiraflarını yerli ateistlerin de birgün anlayacağını umut ediyoruz. Kur’an-ı Kerim’in tamı tamına, harfiyen tercüme edilmesi, ne kadar çaba harcansa da imkansızdır. Çünkü mukaddes kitapta açıklanmaya ihtiyaç duyan ayetler de bulunmaktadır ve bunları bizzat Hz. Muhammed (sav) açıklamıştır. Bu imkansızlık hususunda Georges Sale’in itirafı da önemlidir: “Kur’anı her ne kadar tarafsız olarak tercüme etmeye çalıştıysam da, okuyucularım Kur’an metnine bağlı kalınmış bir ifadeye muvaffak olamadığımı göreceklerdir.’’ (Sebilu'r-Reşat, 1954,VII/310) Ateistlere 'Tercümeler aslın yerine tutamaz; asıl metni karşılamıyor' deyince ateistler, 'Müslümanlar bizi ikna için çevirilerde olmayan yorumlar ekliyor’ türü iddialarda bulunurlar. Halbuki her dilin kendine özel kuralları, edebiyatı ve sanatı vardır. En basitinden mesela, ingilizcedeki 'the' veya fransızca'daki 'le, la, les' eklerinin karşılığı Türkçede yoktur ve çeviri yapanlar bu incelikleri ayrıca belirtmezler. Ama çevirisi yapılan eserlerin içeriğinde, manasında bunlar vardır. Dillerdeki bu tür incelikleri bilip de hala Kur'an çevirilerine itiraz eden ateistler varsa, bu sadece onların taassup ehli, önyargılı olduklarını gösterir! Eğer başka dillerin bu tür özelliklerini bilmiyorlarsa, kendilerince ortaya atılan iddialara cevap verirken bu konuları gündeme getirenlere bilmediklerini bilip itiraz etmemelidirler! Tabii ki tüm bu hatırlatmalar gerçeği arayanlara yönelik hatırlatmalardır. Yoksa 'ön yargıyı parçalamanın atomu parçalamaktan daha zor olduğuna' yaklaşık 30 senedir ateistlerle yaptığım münazaralarda defalarca şahit oldum!
Yine tam anlamı ile “Kur'an-ı Kerim'i anlamak için Kur’an’daki ‘muhkem müteşabih, mutlak mukayyet, mücmel mufassal, siyak sibak, aksam’ gibi ilimleri bilmek gerekir.” (Molla Musa Celali, Ateist İtirazlara Cevaplar, s. 154) Mesela, Marife (İngilizce'deki ''the'' kelimesi) kelimelerin Türkçe’de bir karşılığı yoktur. Buradan hareketle bazı itirazlara cevap verince de ateistler daha önce çevirilerde belirtilmeyen bu detaydan hareketle cerdiğimiz cevaplara itiraz edebilmektedirler. Ayrıca Arapça edebi sanatlar (Teşbih, mecaz, tefennün, iltifat) hakkındaki bilgi eksikliği de ateistlerin benzer hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olmaktadır! Unutulmamalıdır ki, Arap dili çok edebi bir dildir. Yine mesela, Türkçeye sadece yaratmak diye çevrilen iki kavram, Kur’an’da iki farklı kelime ile kullanılır. Bedi’ kelimesi 'yoktan var etmek' anlamına gelirken, ‘haleka’ kelimesi 'yaratılana sonradan şekil vermek' anlamındadır. Ama bu iki kelime de aynı kelime yani ‘yaratmak’ ile Türkçeye çevrilince ateistler, ‘Demek ki sadece Allah yaratan değil’ diye kendilerince bir sonuca ulaştıklarını zannetmedirler. Dolayısı ile Türkçeye parantez içi meal ile çeviri zorunluluğu ortaya çıkmakta, bu defa da ateistler, 'Kur’an’a ekleme yapıldı' ithamını ortaya atmaktadırlar.
Her insanın müfessir yani Kur’an yorumcusu olamayacağı bir gerçektir. İstisna da olsa, ayetlerin arka planı, iniş nedeni (Sebebi-Nüzul), kelimelerin Arapça kökenlerinin birden çok anlamı barındırması gibi konuları bilen ‘uzman’ kişilerin yorumlarına da müracaat etmek gerekebilir. Ayetlerin sebebi nüzulünü bilmek kadar bir konudaki hadislerin tüm rivayet/senetlerini ele alarak ve genel emir-yasaklar içindeki konumu/amacını/hikmetini bilinerek yorum yapmak da gerçeğe ulaşılmasında yardımcı olur.
Önemli bir husus da ateist ve oryantalistler iddialarında çelişki içinde bulundukları gerçeğidir. Metotsuzlukları, ön yargılı yaklaşımları ateist ve oryantalistlerin en büyük handikaplarını oluşturmaktadır. Birinin savunduğunu diğeri kabul etmemekte, Kur’an ve Efendimiz Hz Muhammed’e bakış açılarında ve ithamlarında bir birlik içinde hareket edememektedirler. Bu konuda, ‘Kur’an’ın kaynağı nedir?’, ‘Oryantalizm yanılgısı’ ve ‘Oryantalistlerin Hz Muhammed hakkındaki ithamları ve gerçekler’, ‘İslam savaş hukuku’ adlı yazılarımızı tavsiye ederiz.
Bunun dışında iddia sahiplerinin samimiyetsizliği, kendilerine verilen bilimsel cevaplar karşısında hemen konuyu değiştirmeleri, bilimsel alt yapıları olmadan ve daha da kötüsü bilmediklerini bilmeden ve savundukları görüşlerle ilgili alt yapıları olmadan, kulaktan dolma, kopyala yapıştır tarzı, ‘önceden verdikleri karara’ ulaşmalarını sağlayacak, her ne kadar çelişkili her türlü iddiayı rahatlıkla ve umursamazca savunmaları da, amaçlarının hikmete, gerçeğe ulaşmak olmadığını göstermektedir. Aslında ate/deistlerin bilinç altında, ‘hayatıma karışan bir kurallar silsilesini istemiyorum’ mantığı yatmaktadır. Bu konuda, ‘dinsiz ahlak olur mu?’ ve ‘ Bilim değişmez mi?’ adlı yazılara da bakılabilir.
İslam’a alternatif hayat görüşü sunanların içinde bulundukları yaşam tarzı ve tarihte uygulanamaz olduğu ispatlanmış fikirleri de, ateizmin başka bir paradoksunu oluşturmaktadır. Ateist veya oryantalist görüşleri savunanların savundukları görüşlerin dünyayı ne hale getirdiği ortadadır. Bu konuda, ‘İslam barış dinidir’, ‘Batı medeniyeti’, ‘Oryantalizm yanılgısı’, ‘Dinsiz ahlak olur mu?’, ‘Bilim değişmez mi?’ adlı yazılarımıza da bakılabilir.
İslam bir bütündür. (Bakara, 85) İslam’ın iman, ahlak, ibadet, muamelat konularındaki emir ve yasakları bir arada değerlendirilmelidir. Muamelat hakkındaki herhangi bir konu ele alınırken onun ahlak, ibadet, iman gibi konularla bağlantıları da göz ardı edilmemelidir. Basketboldaki bir kuralın, futbol maçında değerlendirilmesi ne kadar akıl dışı ise, İslam'ın bütünlüğü içinde gayet mantıki, tutarlı ve insani olan bir kuralın oradan çıkarılıp, başka bir sistem içinde değerlendirilmesi de aynı derecede akıl dışı olur. İslam’ın had cezaları veya kadın hakları gibi konularda bu nedenle yanlış sonuçlara varılmaktadır. "Tarafsız ve önyargısız inceleyenler, İslam'ın getirdiği hukuk düzeninin kendi içinde adil ve hakkaniyetli olduğunu görürler. Bir hukuk sistemi kendi bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde ancak doğru ve hakkaniyetli bir yaklaşım sergilenmiş olunur. Kur'an'da hükümlerin sistem bütünlüğü içinde tutarlı ve adaleti sağlayıcı olduğunu kavrayamadıklarından, sistem içinde tek tek parçaları alıp, oradan eşitsizlik ve adaletsizlik çıkartmaya çalışıyorlar." (Prof. Cafer Karadaş, Ateist ve deistlere cevap, s. 38, 44) 'Modernite doğrudur, İslam ona uymuyorsa yanlıştır.' dogması da diğer bir yanlış mantığın sonucudur. Bilim son noktasına varmış, akıl her sırrı çözmüş gibi ön kabul ile hareket edilmesi de aynı şekilde insanları yanlış sonuçlara götürür. İdeolojik yaklaşımlar ve ezberlettirilen önkabuller de bu kategoride ele alınabilir. 'İslam'da kadın hakları’, ‘cihad’, ‘İslam ve bilim', ‘Bilim değişmez mi?’, ‘Modernizm ve kadın’ adlı yazılarımız bu konuları ele almaktadır.
Sonuç itibari ile İslam, ‘Tevhit, adalet, emanet’ eksenli bir dindir ve pratiğe de, ‘İlim, amel ve ihlas’ ile yansır. Kim hangi teoriyi savunursa savunsun tarih, İslam’ın tüm görüşlerden daha üstün olduğunun örnekleri ile doludur. Bu konuda ‘İslam barış dinidir’, ‘İslam’da kadın hakları’, ‘Modernizm ve kadın’, ‘Batı medeniyeti’, ‘Oryantalizm yanılgıları’ ve ‘İdealler ve tarihten pratik realiteler’ adlı yazılarımıza bakılabilir.