Neden ateist olmadım?

  • Eren Kutlu
  • Neden ateist olmadım?

Ateistlerin yanılgıları

.  

 ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ 

(Maide, 54) 

Gelen mesajlardan bazılarının genel içeriği şu şekilde olmaktadır: 'Bu kadar yıldır ateist vb eserler okursunuz, nasıl ateizme kaymadınız, kendinizi korudunuz?'

İlk ateist kitapları okuduğum 1990 yılında bir süre sarsıntı geçirdim çünkü o zamanlar ateist görüşlere cevap verebilecek bir alt yapım yoktu. Klasik muhafazakâr bir aile çocuğu olarak bende namaz, oruç, azıcık Kur’an’da bilim içeriği bilgisi vardı ki, zaten ateizme kaymama ramak kalmasına rağmen engel olan, bu bilgi kırıntıları idi. Sonra tek tek iddiaların cevaplarına ulaşıp kenara not etmelerim sonucu bu elinizdeki çalışma ortaya çıktır. Yani, el-hamdülillah, ateizme kayma değil ateizmden kayma ile bu çalışma günyüzüne çıktı!

Bunca yılın sonunda ateist ve oryantalist/misyonerlerle reelde tartışmalar, sanalda araştırmalar ve kitaplarda okuduklarımdan sonra kısaca onlarda gördüğüm hataları sıralamam gerekirse:

Ateist iddialarının birçoğu, verdikleri ayet mealinin öncesi veya sonrası ile okunduğunda veya o konudaki tüm ayetler veya hadisler bir araya toplandığında çözüme büyük oranda ulaşılabilmektedir. Buna en klasik örnek içkinin yasaklanması hakkındaki ayetleri verebiliriz. Bilindiği gibi toplum kademeli olarak bu yasağa hazırlanmış ve bu aşamalı eğitim dört ayetle (Nahl, 67; Bakara, 219; Nisa, 43; Mâide, 90-91) gerçekleştirilmiştir. Yine aynı şekilde Kur’an'ın kullandığı bir diğer yöntem de ayetlerin diğer ayetlerle açıklanması ve tefsir edilmesi, istisnaların açıklanması, detayların belirtmesidir. Mesela Kur’an'da, meleklerin Hz Adem'e secde etmesinden bahsedilirken, şeytanın ise secde etmediği (İsra, 50; 61; Hicr, 31; Sâd, 74; Bakara, 34) ifade edilir. Buradan sanki şeytanın melek olduğu zannedilebilir. Ama başka bir ayet (Kehf, 50) şeytanın cin taifesinden olduğunu belirterek konuyu netleştirir. Yani, “Kur’an’a parçacı yaklaşmamalı, ayet ve sure bütünlüğünü gözetmeliyiz” (M. Hayri Kırbaşoğlu, Ahir zaman ilmihali, s. 141)

Arap dilinin zenginliğinden ve edebi derinliğinden habersiz olan bazı ateistler çevirilerden kaynaklanan eksiklikleri Kur'an'a izafe edebilmektedirler. “Kur'an-ı Kerim'i anlamak için Kur’an’daki müteşabih, mutlak mukayyet, mücmel mufassal, siyak sibak, aksam gibi ilimleri bilmek gerekir.” (Molla Musa Celali, Ateist İtirazlara Cevaplar, s. 154) Mesela, Marife -zıttı nekre- (İngilizce'deki ''the'' kelimesi) kelimelerinin Türkçe’de karşılığı yoktur. Ayrıca Arapça edebi sanatları (Teşbih, mecaz, tefennün, iltifat) hakkındaki bilgi eksikliği de benzer hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olmaktadır! ‘Çeviri hataları ateist iddialarına zemin teşkil edebilmektedir.’ dedik ama bu konuda, 'hiçbir çeviri, aslın yerini tutamaz' (Abdülcelil Bilgin, Kur’an’da geçen bazı kalıplasmış ifadelerın meallerdeki karşılıkları ile ilgili eleştirel bir inceleme, NEÜİFD, Yıl 2010 Cilt: 29 Sayı: 29, s. 143; https://kurul.diyanet.gov.tr/Karar-Mutalaa-Cevap/2610/turkce-ibadet-meselesi; Mesut Cevher, Kalemname, Cilt: 8, Sayı: 15, s. 237) evrensel prensibini de göz ardı etmemeli ve sadece çeviri yapan alimler suçlanmamalıdır. Ateistler "Her tercümenin Kur'an'ın yorumu olduğunu bilmiyorlar, Tercüme eserler, akademik çalışmalarda bile ikinci el kaynak olarak görülür." (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 24) Cenevre üniversitesi profesörü Edouard Montet, yaptığı Fransızca Kur'an tercümesinin mukaddimesinde/önsözünde, "Arapça olarak Kur'an'ı bilenlerin hepsi, bu dini kitabın güzelliğini, üslubunun son derece mükemmelliğini görecektir ki, Avrupa dillerindeki bütün tercümeler bu mükemmeliyeti hissettirip ifade etmek imkânından mahrumdur." (Montet, Le Coran, s. 53) demektedir. Oryantalist Marmaduke Pickthall, "Kur'an tercüme edilemez, ben bu kanaatteyim. Onun için Kur'an'ı tercümeye muvaffak olduğumu iddia etmiyorum, yalnız Kur'an'ın manalarını nakletmeye çalıştım. Bunda başarılı olduysam kendimi mutlu sayarım. Fakat bu eser, bu tercüme hiçbir vakit ‘asıl Kur'an'ın yerini tutamaz’ ve hiçbir vakit bu maksadı amaçlamamıştır." (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun kalmasın, s. 218; Marmaduke Pickthall, Meaning of the Glorious Koran, I/3) derken, A. J. Arberry, “Asıl sorun Kur’an’ın nasıl okunacağının bilinmemesidir. Kur’an’ın eski Ahit’e benzediği zannından okuyucu kurtulmalıdır. Kur’an’ı anlamanın en iyi yolu, birçok yönlerden benzediği şiir şekli gibi, her zaman bir parçasını incelemektir. Kur’an Allah’ın Arapça indirdiği vahyidir. Orijinal metnin heyecan verici ve çekici özellikleri ‘en mükemmel şekilde yapılmış tercümelerde bile’ kaybolur.” (The Holly Koran, s. 17) demekte ve Gai Eaton, “Hiçbir meal Kur’an olamaz.” (Gai Eaton, İslam ve İnsanlığın Kaderi, s. 142) diyerek son noktayı koymaktadır. Samimi olan gayri Müslimlerin itiraflarını yerli ateistlerin de anlamasını umut ediyoruz. Kur’an-ı Kerim’in tamı tamına, harfiyen tercüme edilmesi, ne kadar çaba harcansa da imkânsızdır. Çünkü mukaddes kitapta açıklanmaya ihtiyaç duyan ayetler de bulunmaktadır ve bunları bizzat Hz. Muhammed (sav)  açıklamıştır. Bu imkânsızlık hususunda Georges Sale’in itirafı da önemlidir: “Kur’an'ı her ne kadar tarafsız olarak tercüme etmeye çalıştıysam da, okuyucularım Kur’an metnine bağlı kalınmış bir ifadeye muvaffak olamadığımı göreceklerdir.’’ (Sebilu'r-Reşat, 1954,VII/310) Unutulmamalıdır ki, Arap dili çok derin ve edebî bir dildir. Mesela, Türkçeye sadece yaratmak olarak çevrilen iki kavram, Kur’an’da iki farklı anlamda kullanılır. Bedi’ kelimesi 'yoktan var etmek' anlamında iken, ‘haleka’ kelimesi 'yaratılana sonradan şekil vermek' anlamındadır. Ama bu iki kelime de aynı kelime ile Türkçeye çevrilince ateistler, ‘Demek ki sadece Allah yaratan değil’ diye kendilerince bir sonuca varabilmektedirler. Dolayısı ile Türkçeye parantez içi meal ile çevrilme zorunluluğu ortaya çıkmakta, bu defa da ateistler, 'Kur’an’a ekleme yapıldı' ithamını ortaya atmaktadırlar. Kur’an’ı anlamada diğer temek kural, aynı konudaki tüm ayet ve hadislerin bir araya getirilmesi, olduğunu ifade etmiştik. Mesela, ‘Allah’ın kalpleri mühürlendiği’ şeklinde yorumlanan bazı ayetler, aynı ayetleri açıklayan ve bu mühürlenmenin kötü amel işleyip, inat ile bu fiillerine devam etmek sonucu oluştuğunu hatta daha da ileri gidip bazı kafirlerin, ‘bizim kalplerimiz kilitlidir' şeklinde konuştukları için mühürlendiğini anlatan diğer ayetlerle okununca gerçek manada anlaşılabilmektedir. Ama önyargılı okuyucu cımbızla Kur’an’ın bütünlüğünden herhangi bir ayeti çekip onu yorumlamaya kalkınca doğal olarak ilahi vahyin amacını anlayamayacak ve hatta tam zıttı sonuçlara ulaşacaktır.

Her insanın müfessir yani Kur’an yorumcusu olamayacağı bir gerçektir. İstisna da olsa, ayetlerin arka planı, iniş nedeni (Sebeb’i-Nüzûl), kelimelerin Arapça kökenlerinin birden çok anlamı barındırması gibi konuları bilen ‘uzman’ kişilerin yorumlarına da müracaat etmek ateist ithamlarına cevaba ulaşmada yardımcı olmaktadır. Bu konuda özellikle ‘Müslüman alimlerin objektifliği’ adlı yazımızı da tavsiye ederiz. Ayetlerin sebebi nüzulünü bilmek kadar bir konudaki hadislerin tüm rivayet/senetlerini ele alarak ve genel emir-yasaklar içindeki konumu/amacını/hikmetini bilinerek yorum yapılması da gerçeğe ulaşılmasına yardımcı olur.

Ateist ve oryantalistler iddialarında çelişki içindedirler. Metotsuzlukları, ön yargılı yaklaşımları ateist ve oryantalistlerin en büyük handikaplarını oluşturmaktadır. Birinin savunduğunu diğeri kabul etmemekte, Kur’an ve efendimiz Hz Muhammed’e bakış ve ithamlarında bir birlik içinde hareket edememektedirler. Tabii bu durumda, 'dışarıdan ve salt akıl ile' yaklaşıldığı halde ortak bir noktada buluşamamaları, iddialarını geçersiz kılmaktadır. Bu konuda, ‘Kur’an’ın kaynağı nedir?’, ‘Oryantalizm yanılgısı’ ve ‘Oryantalistler ve Hz Muhammed’, ‘İslam savaş hukuku’ adlı yazılarımızı tavsiye ederiz.

Bunun dışında iddia sahiplerinin samimiyetsizliği, kendilerine verilen bilimsel cevaplar karşısında hemen konu değiştirmeleri, bilimsel alt yapıları olmadan ve daha da kötüsü bilmediklerini bilmeden ve savundukları görüşlerle ilgili alt yapıları olmadan, kulaktan dolma, kopyala yapıştır tarzı, ‘önceden verdikleri karara’ ulaşmalarını sağlayacak, her ne kadar çelişkili her türlü iddiayı rahatlıkla ve umursamazca savunmaları bize amaçlarının hikmete, gerçeğe ulaşmak değil, eyyamcı bir hayat sürmek, rahat ve tek düze yaşamlarını devam ettirebilmek, kafa konforlarını bozmak istememek olduğunu göstermektedir. Bu konuda, ‘dinsiz ahlak olur mu?’ ve ‘ Bilim değişmez mi?’ adlı yazılara bakılabilir.

İslam’a alternatif hayat görüşü sunanların içinde bulundukları yaşam tarzı ve tarihte uygulanamaz olduğu ispatlanmış fikirleride, ateizmin başka bir paradoksunu oluşturmaktadır. Ateist veya oryantalist görüşleri savunanların savundukları görüşlerin dünyayı ne hale getirdiği ortadadır. Bu konuda, ‘İslam barış dinidir’, ‘Batı medeniyeti’, ‘Oryantalizm yanılgısı’, ‘Dinsiz ahlak olur mu?’, ‘Bilim değişmez mi?’ adlı yazıları özellikle tavsiye ederiz. 

İslam bir bütündür. (Bakara, 85) İslam’ın iman, ahlak, ibadet, muamelat konularındaki emirler ve yasakları bir arada değerlendirilmelidir. Muamelat hakkındaki herhangi bir konu ele alınırken onun ahlak, ibadet, iman gibi konularla bağlantılırı da göz ardı edilmemelidir. Basketboldaki bir kuralın, futbol sahasında değerlendirilmesi ne kadar akıl dışı ise, İslam'ın bütünlüğü içinde gayet mantıkî ve insanî olan bir kuralın oradan çıkarılıp, başka bir sistem içinde değerlendirilmesi aynı derecede akıl dışı bir bakış açısını yansıtır. İslam’ın had cezaları veya kadın hakları gibi konularda bu nedenle yanlış sonuçlara varılmaktadır. "Tarafsız ve önyargısız inceleyenler, İslam'ın getirdiği hukuk düzeninin kendi içinde adil ve hakkaniyetli olduğunu görürler. Bir hukuk sistemi kendi bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde ancak doğru ve hakkaniyetli bir yaklaşım sergilenmiş olunur. Kur'an'da hükümlerin sistem bütünlüğü içinde tutarlı ve adaleti sağlayıcı olduğunu kavrayamadıklarından, sistem içinde tek tek parçaları alıp, oradan eşitsizlik ve adaletsizlik çıkartmaya çalışıyorlar." (Prof. Cafer Karadaş, Ateist ve deistlere cevap, s. 38, 44)  'Modernite doğrudur, İslam ona uymuyorsa yanlıştır.' dogması da yanlış bir mantığın göstergesidir. Bilim son noktasına varmış, akıl her sırrı çözmüş gibi ön kabul ile hareket edilmesi de aynı şekilde yanlış sonuçlara ulaştırır. ‘Bilim değişmez mi?’, ‘Modernizm ve kadın’ adlı yazılarımız bu konuları işlemektedir. İdeolojik yaklaşımlar ve ezberlettirilen önkabuller de bu kategoride ele alınabilir. Mesela, 'İslam'da kadın hakları’, ‘cihad’, ‘İslam ve bilim' gibi.

Sonuç itibari ile İslam, ‘Tevhit, adalet, emanet’ eksenli bir dindir ve pratiğe de, ‘İlim, amel ve ihlas’ ile yansır. Kim hangi teoriyi savunursa savunsun tarih, İslam’ın tüm görüşlerden daha üstün olduğunun örnekleri ile doludur. Bu konuda ‘İslam barış dinidir’, ‘İslam’da kadın hakları’, ‘Modernizm ve kadın’, ‘Batı medeniyeti’, ‘Oryantalizm yanılgıları’ ve ‘İdealler ve tarihten pratik realiteler’ adlı yazılarımızı tavsiye ederiz. 

   

Yorum Yaz

wave

Yorumlar (0)

wave

Çıkmak için ESC yapın